Son ayların sevilen dizilerinden “Sadakatsiz” sosyal medyada başlayan ilginç bir tartışmanın konusu oldu. Zehra İpşiroğlu’nun bir moderatör gibi yönlendirdiği tartışmaya akademi ve sanat dünyasından kadın ve erkekler de dahil oldu ve ortaya çarpıcı sonuçlar çıktı.
(Tartışmaya katılanlar: Nilüfer Andıç, Şükran Dilidüzgün, Berk Göğtepe, Kazım Gündoğan, Ayşe Hattatoğlu, Nurten Kum, Nihal Kuyumcu, Tijen Savaşkan, Şükran Ağartan Şahin, Esra Ülger, Nurhan Tekerek, Seval Talu)
Sevilerek izlenen Sadakatsiz dizisi üzerinde sosyal medyada başlattığımız tartışmada kadının toplumdaki konumu ve kadın erkek ilişkileri üzerine gözlemleri yayınlıyoruz. Amacımız hem dizilere eleştirel bir yaklaşımın yollarını açmak hem de toplumsal cinsiyet alanında bir farkındalığın oluşmasını sağlamak.
Sadakatsiz dizisinde iki kadın arasındaki bir erkeğin öyküsü anlatılır. Karısını aldatan adam (Volkan) karısından (Asya) ayrılıp aldattığı kadınla (Derin) evlenir, sonra da eski karısına geri dönmek ister. Sonuç: İki kadın bu adam yüzünden birbirlerine girerler. Kıyasıya bir savaş çıkar aralarında… Asya’nın tek istediği kendi istediği gibi özgür bir yaşamdır, ama ayrılmış olduğu karısına aşkı yeniden alevlenen Volkan onu sürekli taciz eder. Derin ise bütün bunların sorumlusu olarak Asya’yı görür ve savaş bayrağını açar. Asya ile Volkan’ın oğulları da bütün bu ilişki karmaşasında çok ezilir. Böylece dizinin her üç karakteri de tam bir kısır döngünün içine girerler. Yaşanan acılar trajik boyutlara ulaşır. Bu döngüde sadece kadınlar değil, erkek de kurbandır. Tıpkı tragedya kahramanları gibi kendilerini yok eden bir dünyanın içinde savrulurlar. İyi de bütün bu acıların, korkuların tetikçisi kimdir, zavallı insancıklarla eğlenen tanrılar mı, alın yazısı ve kader mi, yoksa erkeğe dilediğince yaşama özgürlüğü veren kadınları ise yok sayan eril sistem mi?
Birbirine Kenetlenmiş Yaşamlar
Zehra İpşiroğlu
Kadın erkek ilişkilerinin yıkıcı yönleriyle ele alındığı bu dizide çözüm alternatifleri sizce ne olabilirdi?
Nilüfer Andıç
İki kadın da adamın karakterinin düzgün olmadığını görür ve hayatlarına devam ederler adamın sonrasında yasadığı duygular, tedavi olmaya karar vermesi ve kendi iç sorgulamaları ilginç olabilirdi.
Zehra İpşiroğlu
Ama sorun sanırım sadece psikolojik değil aynı zamanda toplumsal. Çünkü buna benzer olaylar çok var. Bu adam tedavi olsa da benzer sorunlar sürecektir. Öte yandan adamın tedavi görmesi düşüncesi bana inandırıcı gelmedi. Çünkü adam hasta değil ki tedavi görsün, istediğini almaya alışmış son derecede normal bir erkek.
Nurhan Tekerek
Üç kişi var. Üçü de kendi yolun gitmeli bence…
Zehra İpşiroğlu
Evet yolların bir şekilde ayrılması gerekiyor. Ama ayrılamıyorlar. Sanki üzerlerinde bir büyü var. Antik tragedyalarda bu büyü tanrılarla açıklanıyordu. Ya bugün nasıl açıklayacağız?
Nurten Kum
Asya ve Derin tezat kişilikler, ama her ikisinin de kendi yollarında gitme potansiyelleri var bence. İkisi de güçlü karakterler. Derin henüz toy ve çok yanlışlar yapıyor, ama güçlü bir karakter olan annesinin de etkisiyle kendi doğruları için mücadele veren biri. Asıl sorun Volkan, Volkan’ın hayata, ilişkilere suni, yüzeysel bakışı, kompleksi, reddedilmesini bir türlü hazmedememesi, buna rağmen kendini dev aynasında görmeye ve göstermeye çalışması, benmerkezci tavırları, kendini sürekli kurban, haksızlığa maruz kalan kişi olarak göstererek, özellikle de Asya’nın hayatını kontrol altına alma takıntısı… Asya’ya ulaşma adına, hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığını ve onun için her şeyi yapabileceğini iddia ettiği oğlu Ali’yi dahi amaçlarına alet etmesi onun samimiyetsizliğinin, gözü karalığının göstergesi. Bu arada ergenlik sorunlarının da etkisiyle bocalamalar yaşayan Ali, Asya’nın Volkan’a verdiği tavizlerin en büyük sebebi, ben bu yaklaşımı son derece sorunlu buluyorum. Modern, anlayışlı, pedagojik formasyonları güçlü olan bir anne profili de çizmeye çalışan Asya’nın, babasına düşkün olan ve onu rol model alma eğiliminde olan Ali’yi koruma stratejilerini de doğru bulmuyorum. Ali’nin babasının somut ve soyut anlamdaki gidiş gelişlerinin ayırdına varmasına ve bu sayede doğru bir duruş sergilemesi konusunda yardımcı olmalıydı Asya.
Zehra İpşiroğlu
Bence de Asya çocuğu koruma güdüsüyle neredeyse aptal yerine koyuyor. Asya’nın çocuktan gerçekleri gizlememesi, tam tersine ona her şeyi açık seçik açıklama cesaretini gösterebilmesi çocuğun da kendi yolunu bulmasını sağlayacaktır. Babasının yanlışlarını görmesi ise onu ezmeyecek tam tersine olgunlaştıracaktır. Çocukların, özellikle de erkek çocukların bir türlü olgunlaşamamalarında annelerin payının büyük olduğunu biliyoruz. Bu durumda belki bir türlü büyeyemeyen çocuk da ileride babasının modeli olacaktır.
Ayşe Hattatoğlu
Beni rahatsız eden her iki kadının da çocuğun sorumluluğunun sadece anneye yüklenmesi. Baba çocuklarının sorumluluğunu hiç taşımadan istediği gibi yaşıyor. Dahası çocuğu kendi amaçlarına alet ediyor. Asya’nın bir engeli de çocuğun babasız yetiştirilmemesi gerektiği düşüncesi. Derin de çocuğu kendi amaçları için kullanıyor. Çocuk onun için bir tür yaşam garantisi. Kendisi de baba evi ile koca evi arasında yaşamını sürdürüyor.
Zehra İpşiroğlu
Ataerkil sistemde ne yazık ki bir çok ailede çocukların bu şekilde kullanıldıklarına tanık oluyoruz. Dizinin bunu hiç sorgulamadan yansıtması önemli bir noktayı oluşturuyor.
Nurten Kum
Ben Volkan’ın Asya’ya tutkuyla aşık olduğuna da inanmıyorum… Yerleşik erkek egemen kalıpların kredisiyle, yarattığını düşündüğü, korumaya çalıştığı konforlu alanı koruma çabası, mücadelesi, hırsı Volkan’ı iflah olmaz bir karaktere dönüştürüyor. Bunun değişmemesi de günümüz gerçekleriyle örtüşüyor. Dizinin ilk bölümlerinde şiddet reflekslerinden ürktüğümüz Selçuk karakterinin dönüşümü dahi Volkan’a oranla daha kolay. Yaşadığı travmalara rağmen, duygularını, hayatını -kendilerine yapmadığını bırakmayan kız arkadaşı Nil’in ve Asya’nın dokunuşlarıyla- yeniden dizayn edebilecek potansiyele sahip Selçuk. Ondan daha umutluyum.
Zehra İpşiroğlu
Selçuk başlarda şiddet uygulayan ve pis işlere karışan çok sorunlu bir karakter olarak gösteriliyor. Ama dizide bunun nedenleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ve aynen sizin söylediğiniz gibi olumlu dönüşüm gizilgücünü de taşıyor. Buna karşılık baştan beri iki yüzlü bir karakter olarak gösterilen Volkan tam bir kısır döngü içinde, kadınlara sapladığı şiddet okunun bir ucu da kendisine saplanıyor çünkü.
Ayşe Hattatoğlu
Ben bu dizide erkeklerin kadınsız yaşama becerilerinin olmadığını düşünüyorum. Onlar da kadınlara bağımlılar.
Zehra İpşiroğlu
Ama bu öylesine bir bağımlılık ki kendilerinden başka hiçbir şey görmüyorlar ve kadınları kelimenin tam anlamıyla hiçe sayıyorlar. Bir tür körleşme de diyebiliriz buna. Dünya sanki sadece erkeklerin merkezinde dönüyor.
Nihal Kuyumcu
Birbirine kenetlenmiş yaşamlar birbirinin yaşamlarına ipotek koyarak, birbirinin cehennemine dönüşerek sürüyor. İnsan insanın cehennemidir demiş Sartre. Tam da bunu görüyoruz dizide. Volkan eski karısı üzerine hakimiyet kurmak istiyor -eril sistemin dayatmaları ile öyle yapması gerekiyor- oğlunu bahane ederek. Asya ise çocuğundan vazgeçme korkusuyla şehri terk edemiyor ve Derin annesinin üzerinden çevre baskısına karşı mücadele ediyor. O zaman söyle bir soru akla geliyor koşulsuz sevgi nerede? İlişkiler “aslında başka türlü olması gerekirdi, ama böyle olması zorunda” çizgisinde sürüp gidiyor.
Bireysel Özgürlük Yeterli mi?
Şükran Dilidüzgün
Bir adam son derece mutlu bir evliliğini neden tehlikeye atar? Fiziki ve kariyer açısından mükemmel ve aşık olarak evlendiği kadını neden aldatır? Sanırım Sadakatsiz dizisini çözümleme girişiminden önce bu sorunun yanıtlanması gerekir. Ben düşüncelerimi Türk toplumu ve erkekleri üzerinden yapmak isterim, evrensel düzeyde genelleme yapmanın doğru olduğuna inanmıyorum. Eğitimli olup olmadığı fark etmez, Türk erkeği çoğunlukla kadının kendisine bağımlı yaşamasını ister; kendisine muhtaç olmalıdır. Güçsüz olup erkeğe kavanoz kapağı açtırtmalıdır, sigorta attığında hemen eşini çağırmalıdır, arabada da devamlı sağ koltukta oturmalıdır, böylece erkek kendisini iyi hissedecektir. Bu açıdan baktığımızda Asya Volkan’a hiçbir konuda ihtiyaç duymamaktadır ve hatta fazlasıdır. Volkan için rahatsız edici ve ona huzurunu bozacak adımları attıran da bu “fazla” olan kısımdır. Bu fazlalığı Asya daha güçlü olabilmek için sevmediği bir adamla, üstelik arkadaşının kocasıyla ilişkiye girerek de göstermiştir. Asya’nın vücut dili de zaten bu fazlalığı sezdirmektedir; karşıdan bakıldığında başını eğmeyen ve neredeyse tik haline getirdiği saçının önünü eliyle yana atma hareketleri, Asya’nın da tam olarak kendi ile barışık olmadığı ve geçmişin kendinde bıraktığı birtakım hasarları henüz tam olarak onaramadığı, belki de onaramayacağı hissini uyandırmaktadır. Asya’nın hayata ve insanlara karşı daima tetikte yaşadığı ve bunun onu mükemmeliyetçiliğe varacak düzeye sürüklediği giyiminden yemek hazırlama şekline kadar yansımaktadır. Bir Türk erkeği olarak Volkan kendini daha yüce hissedebileceği güzel ama toy, deyim yerindeyse onun ağzının içine bakacak ve ona bağımlı yaşayacak bir kadın arayışını Derin’le sonlandırır. Derin’i tutkuyla sevmez, Derin’de buldukları ise az önce sözünü ettiklerimiz. Derin evliliklerini Volkan’ı memnun etmek üzerine kurar. Bu da bu sefer Volkan için “az” kalır. İstediği böyle zayıf bir kadın da değildir; üstelik Asya’ya duyduğu aşk da onun vazgeçilmezidir.
Kadın izleyiciler karşılarında iki kadın görüyorlar gibi dursa da aslında burada ne az ne de fazla olan bir kadın daha var: Gönül Hanım. Gönül Hanım, damadına yeni bir imaj yaratacak ve kocasını elinde oynatacak kadar zeki bir kadın. Dış görünüşünde her ne kadar koca parası yiyen, son derece bakımlı bir süs bebeği gibi görünse de vakıfta başarılı girişimler gerçekleştirmekte, bazen kocasının işlerini yönlendirebilecek bir role bürünmektedir. Sonunda Derin ve Volkan’ın evliliklerinin yürümeyeceğini kabul edecek, kocasının kendini aldattığı kadınla iletişime girecek kadar makuldür.
Zehra İpşiroğlu
Derin’in annesi Gönül her ne kadar güçlü bir kadın imajı yaratsa da kızını olumsuz etkileyerek türlü numaralarla olayları büsbütün körüklüyor. Dikkat ederseniz Gönül ataerkilliğin izin verdiği ölçüde hareket ediyor. Bu açıdan da o da kısır döngüyü tetikleyen olumsuz bir karakter değil mi? Öte yandan, Asya’nın sevmediği bir adamla ilişkiye girmesi ancak Volkan’ın onu Derin’le aldatmasından sonra gelişen bir inat ya da direniş tepkisiydi. Bir de sizin fazlalık olarak tanımladığınız ataerkil zihniyet açısından fazlalık. Bu zihniyet Asya gibi kendi ayaklarının üstünde duran bir kadını bir türlü kabul edemiyor.
Şükran Dilidüzgün
Kadın izleyici başrolde Asya ve Derin örneklerinde olduğu gibi iki seçenek görüyor. Derin gibi bir erkeğe bağımlı yaşayanlar ya da Asya gibi bir erkeğe ihtiyaç duymadan yaşamlarını biçimlendirenler, kendi kararlarını tek başına verebilenler.
Volkan ise her ikisini de isteyen tipik bir Türk erkeği. Eskilerin tabiriyle “Koluna taktın mı yakışacak, duvara attın mı yapışacak” bir kadın. Tabii ki bu söyleyiş kadar şiddetli olmasa da Türk erkeklerinin çoğunluğunun tercih ettiği eş tipolojisi bu. Erkek her zaman bir adım önde durmak zorunda; bunu başaramıyorsa da kendini değerli hissedebilmek için Volkan gibi karısını aldatma yoluna başvuracaktır. Erkek asıl tutkulu olduğunu da elinden kaçırmak istemez; ama Asya elinde tutamayacağı kadar güçlü ve özgürdür. Volkan Asya’yı elinden kaçırmayacak, hele hele başkalarına kaptırmayacak kadar aşıktır Asya’ya. Asya ne kadar güçlü olursa olsun toplumsal cinsiyet ayrımı bağlamında hep hasar alır. Hiçbir olaya müdahale etmese de kendini eleştirilerin merkezinde bulur ve Volkan’dan kolaylıkla sıyrılamaz. Her anlamda güçlü bir alt yapısı olsa dahi özgürleşemez. Türk kadınının bugünkü çıkmazıdır bu. Derin gibi erkeğe bağımlı yaşadığınızda ise yok olmaya mahkumsunuzdur. Asya’nın Derin’e durumu anlatmaya çalışması ve Derin’in bunu bir türlü kabullenmeyecek derecede sabit fikirli olması gençliğine, deneyimsizliğine verilebilir. Ancak burada iletişime geçmenin de bir yarar sağlamadığını görmekteyiz. Asya Derin’in gerçekleri görmesini sağlayamamıştır. Sağlam bir karakter, özgüven ve kariyerin günümüz kadınlarının ilkleri olması gerektiği gerçeği burada gün yüzüne çıkmaktadır.
Peki, Volkan karakterine bir şeyler söylemek düşmez mi? Bence o erkek psikolojisinin irdelendiği başka bir eleştiri altında ele alınmalı. Dizide mesajlar daha çok kadın rolleri üzerinden verilmeye çalışılıyor. Dizi “ben lafı ortaya söyledim, isteyen alır; istemeyen almaz” tadında.
Zehra İpşiroğlu
Bu dizideki mesaj ne? Bunu irdelememiz gerekiyor. Asya’nın duruşu sizin deyişinizle fazlalık, Derin‘in duruşu çıkmaz mesajı mı? Sorgulanan ya da eleştirilen ne? Bana sorarsanız hiçbir şeyin sorgulandığı yok. Sizin de altını çizdiğiniz gibi ‘’Hayatımız bu, biz bunları yaşıyoruz’’ denmek isteniyor, hepsi bu. Kısaca toparlayacak olursak erkekten bağımsız yaşayınca sorun çözümlenemiyor öyle değil mi? Deyim yerindeyse yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal durumu öyle mi? Sorum şu: Siz senaryoyu yazsaydınız kadının özgürleşmesini temel alarak nasıl yazardınız? Yani kadını kurban rolünden nasıl kurtarırdınız?
Şükran Dilidüzgün
Dizide zaten bir özgürleşme örneği var, bir de olumsuz örnek var.
Zehra İpşiroğlu
Ama özgürleşme örneği yeterli değil, sizin de dile getirdiğiniz gibi . Asya tek başına ne yapabilir? Yani senaryoda mutlaka başka ipuçlarının olması gerekiyor. Bunları bulamazsak Asya’nın çözümü ancak çıkıp gitmekle olabilir ki bunun da çözüm olmadığını biliyoruz. Neden kadınlar kaçma durumuna düşsünler? İtişmenin noktalanması kadınların her ikisinin de eril mekanizmalardan kurtulmalarıyla mümkün olabiliyor. Ama nasıl?
Nihal Kuyumcu
Özgür kadın yok bence bu dizide. Erkek karakterler sonuç olarak bir kadın karşısında acze düşmüş, aşık (ne yapsın adam seviyor, aşık Volkan) gençlik hatasının bedelini ödeyen karısının karşısında küçük bir çocuğa dönüşen, (Haluk Güçlü) ve annesinin yaşadığı hayatın bedelini ödeyen isyankâr, suç makinesi (Selçuk) yapılarıyla neredeyse her birine içinde bulundukları durumla ilgili acıyıp hak vereceğiz. Dizi, eril sistemin, eril bakış açısının kadın seyirciye bir tuzağı. Çizdiği güçlü(!) görünümlü kadın karakterlerle erkekleri yaşamlarından uzaklaştıramayacakları, dünya erkeklerin çevresinde döndüğü, ayaklarını denk almaları söyleniyor. Eğer buna bir de “anne” olmak gibi kutsiyet atfedilen bir durum eklenmişse kadın kolay kolay kurtulamaz. Çocuk yoksa biraz daha iyi durumda olabilir. Komşusu Bahar’da olduğu gibi. Bahar daha insancıl, daha sıcak, eşinden ayrılmasına annesinin gösterdiği tepkiyi izleyip kendi yolunda giden bir kadın. Yeni bir erkek arkadaş da olabilir onun için. Ayrıca kadınlara baktığımızda biri buz gibi mesafeli görünümüyle, diğeri içten pazarlıklı entrikacı haliyle bir üçüncüsü dengesiz denecek tepkileriyle seyirciye “Volkanın işi zor” dedirtiyor. Neredeyse acıyacağız adamın durumuna…
Dizideki kadınlar her biri kendi bağlamı içinde farklı tutumlar sergileyen tutarlı ve güçlü (!) kadınlar. Güçlü derken ünlem işaretini özellikle koydum. Zira bu konuda çekincelerim var. Asya, gerçekten Volkan’dan kurtulmak istiyor mu? Derin gerçekten Volkan’a kızıyor mu? Bence hayır Derin bütün isyanına, kafa tutmalarına karşın Volkan’ın karşısında kadın olarak ve bu yönünü vurgulayarak onun canını acıtmaya çalışıyor ve ilk göz kırpmasında da Volkan’ı kabul edecek, daha önce olduğu gibi. Ortaya koyduğu tepkiler akılcı olmayan, kıskançlık kriziyle karışık bir hezeyan gösterisi. Asya karakterinin tam tersi bir tavır sergiliyor. Asya ne kadar dik duruyor, tepki göstermiyor ise, Derin o kadar çok tepki gösteriyor. Volkan’ın elbiselerini kesiyor, evdeki her şeyi kırıp döküyor. Buna Karşılık Asya sakin tavrı ile saçını düzeltiyor ve işine devam ediyor. (Yaptığı keki Volkan eliyle parçalayıp yere tükürdüğünde o gayet sakin yeni malzemeler çıkarıp keki yeniden yapmak için işe koyulacak kadar sinirleri sağlam, tepkisiz.) Asya Derin’in kendine yaşattıklarının öcünü alıyor alttan alta. Gönül de aynı şekilde, önce odasını ayırıyor. O kabadayı, iri kıyım adam karısının karşısında masum bir çocuğa dönüşüyor. Üç kadının her biri erkeğe odaklanmış bir kısır döngü içindeler. Ali bile Asya’nın yaşamında bir erkek olarak belirleyici. (Okulda annesi hakkında duyduklarının, ergen bir erkek çocuğunu kızdırması sanki doğal gibi)
Güçlü kadın dediğimizde erkekten çekinmeyen, gözünün içine bakmaktan korkmayan, bağıran kadın anlıyorsak kadınlar öyle. Ama dediğini yaptıran, kesin tavırla karşısındakini engelleyebilen ve bu konuda ikna edebilen kadın güçlüdür bence. Kadınların hiçbiri böyle değil.
Seval Tulu
İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nin en alt tabakası olan fizyolojik dürtülerini aşamamış, kendini gerçekleştirememiş insanlar arasındaki ilişkiler eş değerdedir. Aynı frekanstan yayın yapanlardan aynı ses çıkar. Aldatılan da, en az aldatan kadar payını kendi seçer. Burada bozulacak bir oyun değil, ilkelliğinin sonucunda yol bulamayan canlılar söz konusu hocam. Bu dizilerin prim yapması da, topluma aşılanan doyumsuzluk ve kontrolsüz tüketme hastalığından kaynaklanıyor. Kadın da, erkek de,tüketim malı haline getirildi. Kapitalizm amacına ulaştı, çakma insan modelleri üretti. Ve bireyi kendine yabancılaştırdı. Şimdi kayıp ruhlar aleminde kör kör dolaşıyoruz. Aymak için de sıkı bir eğitim gerek ama…
Zehra İpşiroğlu
Sizin ilkellik diye tanımladığınız bu dizi bağlamında kadın erkek ilişkisinde odaklaşıyor. İlişkide yürümeyen ne? Tıkanma noktaları nerede ve nasıl çözüm üretilebilir? Bu soruların izini sürdüğümüzde toplumsal cinsiyet odaklı bir yaklaşım kapıları açan bir anahtar veriyor bize. Erkek dilediği gibi davranma hakkını kendinde gördüğü için kadını taciz ediyor. Kadınların bu tuzağa düşmemeleri gerekiyor. Bunun ilk adımı da kadının erkekten bağımsız olarak kendini bulması, kendi yolunu seçmesi. O zaman belki yapıcı bir ilişki de kurabilir. Ama diziler tam tersine kadını hep erkeğin baskın olduğu erkek odaklı bir çerçeve içinde kurban olarak gösteriyorlar. Bunun değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kaçış Bir Çözüm Olabilir mi?
Esra Ülger
Asya’nın çözümü gitmek olmasın bence. O mücadeleci bir karakteri yaşatmaya çalışıyor ve insani değerlere sahip üretken bir insan. Belli bir kültür seviyesi de var. Bu değerler birlikte olmayı başarırlarsa boş olmayan, hoş bir çözüm bulunabilir. Yoksa diğer diziler gibi anlamsız bir hale gelir.
Tijen Savaşkan
Çıkıp gitmek, üstelik de en uzağa belki Avustralya/ Yeni Zelanda mıydı? seçeneğini mi göreceğiz? Kurtarıcı da kısmen sistem dışı diye düşünülebilecek alternatif bir erkek, tıp eğitimini bırakıp fotoğraf sanatçısı olan bir gezgin, eski arkadaş. Asya’nın kurtuluşu yine bir erkeğe mi emanet edilecek acaba? Ama bu sefer ataerkil sistemin dayatmalarının kısmen dışında kalmayı başarmış, daha zehirsiz bir erkek. (tabii birkaç evlilik yapıp yürütememesinin nedenlerini bilmiyoruz) Kadının seçeneği ne yaparsa yapsın hep bir erkek kurtarıcıyla mı mümkün? Oysa Asya partner olarak ona çok uygun görünen yanındaki psikolog meslektaşını bile reddetmeyi başarmış bir kadındı. O da toksik olmayan bir erkekti ama Asya’nın yine de tek başına yola devam etmesini hem şaşırtıcı hem de olumlu bulmuştum ki Asya’nın tam tersi alternatif bir erkek daha motoruyla geliverdi. Buradan bir kadının asla yalnız başaramayacağı ancak bir erkeğin desteğinin gerekliliğine yine bir vurgu mu yapılıyor? Yani erkek olsun da nasıl olursa olsun seçenekler tükenmez vurgusu çok ilginç ( demokrasilerde çare tükenmez gibi). Boşandıktan sonra bu seçeneği tercih etmeyen ve kendine yetebilen bir çok arkadaşım ve kendim galiba dizilerin tek gerçek olmadığının da kanıtı mıyız acaba? Tabii buradan bunun tek doğru olduğu anlaşılmasın, sadece böyle de bir seçim olabileceği, uygun biri yoksa illa birisi olsun diye ilişki kurulamayabileceği seçeneği ortaya çıkmalı.
Nihal Kuyumcu
Kaçış asla çözüm değil çocuğu olduğu sürece. Sonra neden kaçsın ki? Neden Volkan için böyle bir çözüm düşünmüyoruz? Baba çocuğu bahane ederek Ali’yi götürmesine izin vermeyecek. Asya’da kutsal fedakâr anne rolü içinde debelenip duracak. Oysa biri anne ise diğeri de baba. Neden kadın bu fedakarlığı yapıyor ya da yapması bekleniyor? Başta iki yıl Ali’den uzak Amerika’da yaşadı Volkan. Eğer Asya Avusturalya’ya çocuğu bırakıp gitse, hemen anneliği sorgulanır. Asya konum olarak bir hastanenin başhekimi. Ama sık sık özel hayatı ile ilgili olaylar nedeniyle cam tavana çarpıyor ve bulunduğu yer sorgulanıyor ve sonunda o makamı terk etmek zorunda kalıyor. Oysa erkekler için böyle bir durum söz konusu olmuyor.
Nurten Kum
Kaçış bence de çözüm değil… Hele ki coğrafi kaçış hiç değil. Volkan’ın saplantılı davranışları daha çok desteklenmiş olur, gerçeklerle bağı tamamen kopar, kısır döngü olur. Kaçış değil de mesafe olmalı. Onun için de Asya, Ali konusundaki korkularını da, abartılı hassasiyetlerini de aşmalı bence. Asya, Volkan’ın Ali olgusunu kullanmasına izin vermemeli, kendini gerçek anlamda özgürleştirmeli.
Zehra İpşiroğlu
Kimse bir annenin çocuğunu bırakıp gitmesini tasvip etmez, ama aynı durum hiçbir zaman bir erkek için söz konusu değildir. Bu açıdan gözleminiz çok doğru. Ama ben kaçıp gitmeyi her şekilde büyük bir ödün verme olarak görüyorum. Neden Asya gibi bir kadın böylesine çirkin bir ilişkiler yumağından bir türlü kurtulamayıp da oğlunu terk etmeyi bile göze alarak pes etsin? Öte yandan diziyi izleyenler Asya’yı kurtaracak prensi bekliyorlar merakla. Ona destek olan psikolog arkadaşı mı yoksa onu Avusturya’ya götürmek isteyen fotoğrafçı mı? Asya gibi güçlü imajı yaratan bir kadının kendi başına yolunu bulma seçeneği yok gibi.
Dayanışmanın Çaresizlik Zincirini Kırması
Tijen Savaşkan
“İki kadının bir şekilde dayanışması ve eril sistemin rekabet oyununu bozması mümkün olabilir miydi?” diye düşünüyorum. Çünkü aslında kadın kadının kurdu değil yurdu olmalı.
Nurten Kum
Bence, iki kadın arasında dayanışma olmak zorunda değil. Ama eril sistemin rekabet oyununa hizmet edecek tavırlardan da kaçınmaları gerekir. Aslında Asya bunu yapıyor büyük ölçüde, asıl sorun Derin’de, bir de derinde. Kadın erkek ilişkilerini birçok insan hayatının merkezine oturtuyor, dizilerin hemen hepsinde de öyle. Asya ve Derin arasındaki dayanışma o kadar kolay değil, ama Asya ve Bahar arasındaki dayanışma ve güven, ki onlar da az şey yaşamadı, önemli ve güzel düşünülmüş bence.
Nihal Kuyumcu
İki kadının anlaşması, birleşmesi zor gibi görünüyor. Çünkü her iki kadın da aldatılmanın sebebi olarak birbirlerini görüyor, Volkan’ın eril sistemin ona verdiği hakkı ve gücü kullandığını görmek istemiyor. Her ikisi de terk ederse bu defa Volkan’ın taciz edeceği iki kadın ortaya çıkacak. Ve bu kurgu içinde Volkan çıkmazda olan erkek görüntüsüyle daha çok taraftar toplayacak. -ona dayatılan roller içinde iki kadını da kendi malı/onların sahibi gibi görerek yaşamlarına müdahale etmesi ya da etmek zorunda hissetmesi-Ali’yi bahane etmesinin altında yatan kadın üzerindeki sahiplenme hakkını – düşünürsek) dizinin bir yerinde bir kazaya kurban gitmesi en iyisi olacak galiba. Herkes rahat bir soluk alacak. Bu ara izlediğim diğer iki dizide Volkan durumundaki erkekleri öldürdüler. Hepsi rahatladı, mutlu mesut yaşamlarını sürdürüyorlar (Doğduğun Ev Kaderindir- Bir Zamanlar Çukurova).
Şükran Ağartan Şahin
Asya hem eski kocasına hem de kocasının yeni eşine uzaklaştırma kararı aldırsın,( gerçi ne kadar uyarlar?) Kendi yaşamına onlarsız devam etsin. Ya da iki kadın akıllansa da dayanışsalar, bu adama gününü gösterseler.
Berk Göğtepe
Amacımız öğretici olup değişimi hedeflemek mi yoksa gerçeği göstermek mi hocam?
Zehra İpşiroğlu
Yol açmak önemli tabii, yoksa kurban rolünü benimsemiş oluruz. Kaldı ki bu üçlü ilişkide erkek de kurban. Ama bu durumun tetikçisi erkek ve ataerkil sistem. Bu nedenle çözüm ancak kadınlar arasındaki dayanışmayla mümkün olabilir. Kısaca bağları çözmek bizim elimizde ama dizinin bitmemesi için bizim bütün bu saçmalıkları büyük bir sabırla izlememiz gerekiyor. Diziler de özellikle kadınları kurban olarak göstermeye bayılıyorlar.
Esra Ülger
Bu itişmeyi insani değerlere sahip olan Asya’nın fazla zarar almayıp, insanlara, kendine saygısı olan, üreten ve tabii diğerlerine göre daha kültürlü olan bir kadının ayakta kalma şansının da olduğunu göstermesi güzel olur.
Ayrıca senaristlerin kadın sorunlarına karşı bir parça duyarlılıkları varsa bu yönde ilerlerler. Hatta öyle olursa reyting de katlanarak artar. Çünkü hep kötülerin kazanması artık seyirci kitlesini sıkıyor ve o diziyi insanlar izlemekten vazgeçiyor.
Eril sistemin sorgulanması
Tijen Savaşkan
Bence dizilerin farklı rol modeller ve temsiller de olabileceğini göstererek ”gerçeğe” alternatif üretebilme potansiyeli de olmalı (ki mutlaka gerçek hayatta kadınlar arasında böyle dayanışmalar vardır ). Ama erkeğin her iki tarafı kontrol etme, mülk gibi gördüğü kadınları aşk, sevgi ve tutku kisvesi altında bırakamama ve daha da ötesi istenmeme duygusuna katlanamama durumunu da asla onun kişilik özelliği değil, eril sistemin bir göstergesi, temsili olarak görmeliyiz.
Nihal Kuyumcu
Çizilen kadın karakterlere de dikkat edecek olursak Asya her zaman ütülü, pürüzsüz soft renklerdeki giysileri (evde ve dışarda) sakin, ölçülü, az konuşan ve beton gibi duruşu ve buz gibi bakışlarıyla güçlü kadını çizerken, dizide tamamen olumlu güçlü kadının yanında duran bir tavır da görülmüyor. Bir diğer “güçlü” kadın Gönül, entrikacı (sonunda Asya’yı da dahil etmeyi başardı entrikalarına) kolay kolay pes etmeyen, kocasıyla ilişkileri ona sağladığı hayat kadar önemli, kızına da aynı doğrultuda akıl veren bir kadın. Kullandığı “Rujunu sür Derin” cümlesi her şeyi özetliyor. Bana göre Derin bu erkek dünyasının oyununa gelmiş acemi bir kurban. Hicran da aynı şekilde bir kurban. Dizide bir başka dikkat çekici nokta ise – son dönem dizilerinde- anneliğe çok fazla vurgu yapılması. Annenin çocuğuna düşkünlüğü doğanın verdiği bir özellik olarak sunulurken, babanın çocuğunu sadece bir iktidar aracı olarak, karısını,- eski karısını- dövmek için bir sopa olarak kullandığını görüyoruz.
Tijen Savaşkan
Haklısınız, söz ettiğimiz iki ana kadın karakter dışında kalanlara da bakmak eril sistemin nasıl devam ettiğinin ipuçlarını taşıyor. Gönül, Derin’in annesi maalesef kadın olarak eril sistemin en güçlü taşıyıcılarından ve yeniden üreten unsurlarından biri. Diğer yandan çalışmayan ve maddi gücü olmayan, üstelik eğitimden de uzak kalmış birçok kadın bu sistemde hayatta kalabilmek için entrikalar, stratejiler geliştirmek zorunda kalıyor. Bu anlamda belki Gönül de gizli bir kurban. Ancak burada kendi kızını, evliliğini ve varolan düzeni koruyabilmek adına Asya’ya ve onun tarafında gördüğü tüm kadınlara savaş açabiliyor ya da Volkan’ın tüm yanlışlarını, eksiklerini ve suçlarını kapatmaya çalışıyor. Bu güç Asya’nın kendi kişiliğine, donanımına içkin gücünden farklı bir güç yani aslında eril bir güç.
Kazım Gündoğan
Bütün yaşamı geleneksel kadın erkek ilişkisine hapsetmeden daha toplumsal/toplumcu bir yaşam felsefesi kurmak ve bütün ilişkileri burada yeniden düzenlemek nasıl olurdu acaba? Sosyal, kültürel ve siyasal yaşamı eşitlik, özgürlük ve adalet arayışına yönlendirirsek alternatif kadın ve erkek modeli ortaya çıkabilir.
Zemini ve ufku değiştirmeyi önermek…
Tijen Savaşkan
İyi de bu nasıl olacak? Binlerce yıllık ataerkil sistem üstelik de tüm dönemlerin iktidarlarıyla, sosyal kurumları, yapıları ve kültürel değeriyle ittifak halinde süregelmişse…
Zehra İpşiroğlu
Bu dizi üzerine yaptığımız bütün tartışmaların güç (ezme/ezilme, sömürme/ sömürülme ilişkilerine bağlı olduğunu düşündüğüm için toplumcu yaşam felsefesinin toplumsal cinsiyet ağırlıklı bakıştan ayrılamayacağını düşünüyorum. Toplumsal cinsiyet, sorunları kadın erkek ilişkileri açısından sorguluyor. Doğrudan bu konuyu gündeme getiren bir diziyi ancak bu pencereden bakarak çözümleyebiliriz.
Ama toplumsal cinsiyet yaşama belli bir pencereden bakmayı da sağlıyor. Bu konuda bir kez duyarlığınız uyandığı anda kadın erkek ilişkilerinden, çocuk eğitimine, sosyal sorunlardan politikaya, edebiyattan dizilere değin her şeye bu açıdan bakıyor, kadını yok sayan güç ilişkilerini sorgulamaya başlıyorsunuz. Sorunun temeli hep baskın ve yıkıcı olan eril bir sistemde yatıyor. Bence bu çıkmazdan kurtulmamız da bu sistemi sorgulamaya başlamamıza bağlı. Güç ve şiddetin erkeklerin tekelinde olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hapishanedeki canilerin yüzde doksan beşi erkek, savaşları yapan, doğayı tahrip eden hep eril zihniyet. Bu dizide de kadın erkek ilişkileri çerçevesinde tahribatı başlatan da sürdüren de yine bu eril zihniyet. Böyle baktığınızda toplumsal cinsiyet ağırlıklı bir bakış yol açıcı oluyor.
Hiç unutmam”Kadın sorunu diye bir şey yok zengin ve yoksul ayrımını tetikleyen kapitalist sistem vardır” demişti bir erkek arkadaşım. İyi de ataerkil zihniyet kapitalizmin temel taşıyıcısı değil mi? Yarışma, rekabet, birbirini ezme, şiddet, militarizm hepsi eril zihniyetin ürünleri değil mi?