Sözgelimi “İstanbullu Gelin”de geçmişin deşilerek sorgulanması ile birlikte ataerkil yapılanmanın sarsılmaya başlaması, bu yapılanmanın koruyucusu olan anne Esma karakterinin dönüşümü, Esma’nın kendi hayatında ilk kez kendi yaşamını yaşamak cesaretini göstermesi geleneksel yapının kabuklarını kıran çok olumlu gelişmelerdir.
TV dizilerinin bir ekip çalışmasına dayanması, öykülerin oluşmasında da çoğu kez birkaç senaristin yer alması yer yer çelişkiler varmış izlenimi bırakabilir. Bu dizinin akışına göre olumlu olarak da değerlendirilebilir. Sözgelimi “İstanbullu Gelin”de geçmişin deşilerek sorgulanması ile birlikte ataerkil yapılanmanın sarsılmaya başlaması, bu yapılanmanın koruyucusu olan anne Esma karakterinin dönüşümü, Esma’nın kendi hayatında ilk kez kendi yaşamını yaşamak cesaretini göstermesi geleneksel yapının kabuklarını kıran çok olumlu gelişmelerdir. Öte yandan aynı dizide sürekli olarak gündeme gelen annelik ideolojisi eleştirel bir izleyiciyi tedirgin edebilir. Ama bu tür çelişkiler dizilerin yaşamla neredeyse paralel akan açık biçimine çok uygun olduğu gibi farklı dünya görüşünde olan izleyicileri de kuşattığı için kabul edilebilir.
Burada önemli olan çelişkilerin kutuplaşma yaratmadan doğal bir akış içinde gösterilip gösterilmediğidir. Nitekim aynı dizide farklı senaristlerin çalışması ya da senaristlerin değişiminden dolayı kolay bağışlanamayacak derecede büyük bir yanlışın da yer aldığını görüyoruz. Dizinin ikinci sezon devamında başkarakter Süreyya’nın kızı Yaz’ı psikolojik sorunlarla boğuşan genç bir kadın olarak gösterilir, bu sorunların nedeni de annesiyle bozuk ilişkisidir. Annesi Süreyya çoktan kanserden ölmüş olmasına rağmen, Yaz geçmişte yaşadığı sorunların üstesinden gelemediği için psikoanaliz yaptırır. Psikoanalizcisiyle konuşmasında annesinin babaannesi Esma’yı öldürmüş olmasını hazmedemediğini gündeme getirir. Dizinin önceki bölümlerine hiç uymayan bu kısa sahne üzerimizde neredeyse bir şok etkisi bıraktığı gibi dizinin bundan sonraki bölümlerini de farklı bir gözle izlememize yol açıyor.
Süreyya gibi çevresine sadece ışık saçan, empati duygusu çok yüksek olan iyi yürekli bir insanın kızıyla sorunları ne olabilir, dahası o kadar sevdiği, üzerine titrediği kayınvalidesi Esma’yı nasıl olur da öldürebilir? Acaba dizinin ilerleyen bölümlerinde ötenazi gibi tabu bir tema mı gündeme gelecektir gibi sorular ister istemez dikkatli bir izleyiciyi düşünmeye yönlendiriyor. Ben de bu doğrultuda düşünürken dizinin bütünü içinde yer alan bu sahneye hiçbir anlam veremedim. Bu sahnenin bir yanlışlık sonucu araya arıza gibi girdiği ve hiçbir anlamı olmadığı da dizinin akışında ve finalinde ortaya çıktı. Dizi Süreyya’nın kırkını yaşını kutlamasıyla cıvıl cıvıl çocuklarla dolu olan konakta mutlu bir sonla bitti. “İstanbullu Gelin” gibi nitelikli bir dizinin senaryosunda böylesine büyük bir yanlışın yapılması çok şaşırtıcıydı.