‘Tiyatro gücünü yaşamdan almalıdır’

Bu röportaj Afife Nur Yıldız tarafından gerçekleştirilmiş İZ Gazete‘de yayımlanmıştır.

Tiyatronun gücünü yaşamdan alması gerektiğini söyleyen İpşiroğlu, Türkiye’de oldukça canlı bir tiyatro anlayışının ve tiyatronun sistem eleştiri yaparak belli mekanizmaları ortaya çıkarma gücünün olduğunu belirtti.

Tiyatro, eğitim, çocuk ve gençlik konuları üzerine inceleme yazıları ve çevirileri olan aynı zamanda tiyatro oyunları, kısa öyküleri ve anı kitapları da bulunan Türk yazar, araştırmacı ve tiyatro eleştirmeni Zehra İpşiroğlu ile ‘Yaşamdan Tiyatroya Tiyatrodan Yaşama’ adlı kitabına ve tiyatroya dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Tiyatroya hem bir araştırmacı ve eleştirmen olarak dışarıdan bakmaktasınız hem de bir yazar olarak tiyatronun mutfağından yetişen biri olarak içeriden bakmaktasınız. Bu anlamda tiyatro sizin için ne ifade ediyor? Sizin tiyatro anlayışınızın özellikleri nelerdir?

Aslında ben tiyatronun mutfağından yetişmedim. Önceleri okuyucu ve izleyici, sonraları araştırmacı ve eleştirmen olarak hep bir dış bakışım vardı tiyatroya. Bir oyun nasıl yazılmış, nasıl sahneleniyor, bize ne söylüyor, kısaca tiyatro alımlaması da diyebiliriz buna. Nitekim Tiyatroda Alımlama kitabımda sahneleme çözümlemeleriyle doğrudan tiyatro alımlamasının çeşitli aşamaları üzerinde duruyor, izlediğimiz oyunları nasıl okuyabileceğimizi ayrıntılı olarak gösteriyorum. Ama ben aynı zamanda bir yazarım, roman, öykü, deneme, röportaj alanlarında çeşitli kitaplarım var. Son yıllar tiyatro oyunları yazmaya ve özellikle de kadın sorunları üzerinde durmaya başladım. Oyun yazma, okumadan çok farklı bir uğraş. Sanırım iç bakışla bundan söz ediyorsunuz. Oyun yazmada yıllara dayanan tiyatro birikimim ve yaşam deneyimim tabii ki çok işe yaradı ve yarıyor, düşünsellikle yaratıcılığın buluştuğu nokta diyelim buna. Hiçbir şeyi gelişigüzel yazmıyorum, her şeyin hesabını veriyorum.

‘YARATICILIKLA BAĞDAŞMIYOR’

Yaşamdan Tiyatroya Tiyatrodan Yaşama kitabınızda seçtiğiniz oyunlara baktığımızda toplumsal, politik ve kadın sorunlarını ele alan metinler olduklarını görüyoruz. Sizin durduğunuz noktada tiyatronun yaşama katkıları nelerdir?

Tiyatro malzemesini yaşamda buluyor. O kadar çok konu var ki tiyatroda ele alınabilecek. Kitabımda yer alan oyunlar da gücünü yaşamdan alan oyunlar. Kadına karşı şiddet, göç ve sığınmacılar, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık kültürlerarası etkileşimler gibi günümüz yaşamını belirleyen sarsıcı konuları ele alan oyunlara yer veriyorum kitabımda. Tabi bu konuların nasıl işlendiği, yani nasıl yazıldığı ve sahnelendiği çok önemli.

Tiyatroda yaratıcılığın beslendiği noktalar nelerdir?

Neden yazıyoruz ya da sahneliyor ve oynuyoruz? Yazar olarak ben bu konuyu neden ele alıyorum, ne söylemek istiyorum, derdim nedir? Ya da yönetmen ve oyuncu olarak neden bu oyunu seçtim, bu oyun bana ne söylüyor, benim yaşamımla metin arasında nasıl bir bağlantı var, oyun metnini nasıl anlıyorum, ona nasıl bir yorum getiriyorum? Sanatçının bütün bunların hesabını verirken özgün olabilmesi çok önemli. Dış etkenler, popülist yaklaşımlar yaratıcılıkla hiç bağdaşmıyor çünkü.

İyi tiyatro metinlerinin özelliklerinden bahseder misiniz?

Yazarın bizlere söylemek, anlatmak istediği bir şeylerin olması ve bunu en iyi tiyatroyla dile getirebileceğine inanması iyi bir tiyatro metni yazmanın ilk adımı sanırım. Ama bu da tabii okumayı, araştırmayı ve gözlemlemeyi öngören çok çok uzun bir süreç. Bu sürecin sonunda yazarın ele aldığı konuyu en iyi nasıl dile getirebileceğini belirlemesi gerekiyor, yani çok sağlam bir düşünsel tasarımının olması gerekiyor. İyi bir oyun her zaman sağlam bir dramaturjik temele dayanır. Sözgelimi Haldun Taner, otoriter ve eril bir toplumu anlatmak istiyordu Keşanlı Ali Destanı’nı yazarken. Keşanlı Ali toplumun ürettiği sahte bir kahramandır. Kahramanlara ihtiyaç duyulan bir toplumda herkes ona bel bağlar. Haldun Taner’in hem epik tiyatrodan hem de kendi tiyatro geleneğimizden, özellikle de mizah geleneğimizden yaralanması tiyatro edebiyatında bir başyapıtın oluşmasını sağlamıştı. Yani Taner hem kendi toplumunun sorunlarına çok duyarlıydı hem de bunu mizaha ağırlık veren çok sağlam bir dramaturjiyle kaleme almıştı. Böylece otoriter zihniyeti sorgulayan düşündürücü, duygulandırıcı ve eğlendirici bir metin oluşmuştu.

‘AYRILMAZ BÜTÜN’

İçinde bulunduğu toplumun sorunlarını görmezden gelmeyen, bu sorunlara eleştirel bir gözle bakabilen bir tiyatro nasıl oluşturulur?

Biraz cesarete ihtiyacımız var. Sorunları görme, irdeleme, özüne inme ve korkmadan, oto sansüre başvurmadan dile getirebilme. Önemli olan bu.

Oyuncu ve iyi performansının iyi bir tiyatro metninin önüne geçmesi engellenmeli mi?

Bu tabii oyununa göre değişir. Çünkü sadece performansa dayanan metinsiz oyunlar da var. Ama genelinde tiyatro metinle, sahne yorumuyla, oyunculukla birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturuyor.

‘BİZE GÖRE ŞANSLILAR’

Türkiye ve Almanya arasında sanata olan bakış, verilen değer ve sanatın desteklenmesi bakımından ne gibi farklılıklar söz konusu?

Korona hepimizi çok sarstı. Birçok tiyatro belki de perdesini hiçbir zaman açamayacak. Bize oranla Almanya’daki tiyatrolar tabii ki daha şanslı, çünkü büyükçe bir miktarda destek alıyorlar.

‘MUTLU OLUYORUM’

Kaliteli tiyatro metinleri nasıl ön planda tutulur?

Tiyatrocunun metin okuma yetilerini geliştirmeleriyle. Okumanın giderek ikinci plana itildiği bir dönemde tiyatrocular da okuma ve keşfetme çabasından kurtulup kendi metinlerini oluşturmayı tercih ediyorlar. Hiç unutmuyorum tanınmış bir tiyatrocu bana, klasikler dahil olmak üzere artık hiçbir tiyatro metnini beğenmediğini, metinleri kendisinin oluşturmak istediğini söylemişti. Metin okuma, o metinle diyaloğa girme anlamına geliyor. Herkesin birer ego firması olduğu bir dönemde diyaloğa ne ihtiyaç var ki.

Tiyatroda sosyal ve politik bir duruşu olan, ötekileştirmeye karşı, empatiyi ön plana çıkarmaya çalışan, özgürlük alanı açan anlamlı oyunların önemi çok büyük. Bu oyunların üstlendiği mesaj, ileti ve içerik sorumluluğu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizin söylediğiniz değerleri temel alan bir oyunu keşfettiğimde tahmin edemeyeceğiniz kadar mutlu oluyorum. Kitabımda da bu tür oyunlara yer verdim.

‘ÇOK ŞAŞIRMIŞTIM’

Türkiye’deki tiyatrolar ve tiyatro anlayışı için ne düşünüyorsunuz?

Çok canlı bir tiyatro ortamı var. Tiyatroya ilgi hep vardı bunun internet çağında hala sürmesi çok güzel. Bir de eskiden tiyatro İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde yoğunlaşmıştı. Şimdi çok yaygınlaştı. Anadolu’daki kentlerde de tiyatroya çok büyük bir ilgi var. Devlet Tiyatrosu’nda oynanan oyunum Lena, Leyla ve Diğerleri’ni izlemek üzere Antep ve Diyarbakır’a gittiğimizde oradaki coşkulu izleyiciye çok şaşırmıştım.

Dijital ortama taşınan tiyatrolar için neler söylersiniz?

Korona tiyatro yaşamı açısından tam bir felaket oldu. Birçok küçük tiyatro yaşamını bu koşullarda sürdüremeyecektir. Böyle olunca dijital projeler ağırlık kazanmaya başladı. Dijital platforma taşınan tiyatrolar sayesinde hem çok değerli oyunlar belgelenmiş oldu hem de çok kimse izleyemediği oyunları da izleme fırsatını yakaladı. Sözgelimi Dostlar Tiyatrosu’nun bu kitapta yer alan Sivas Acısı oyununu üç yüz binden fazla izleyici izlemiş. Öte yandan yeni projeler de oluşuyor. Sözgelimi ben Duygu Asena roman ödülü alan Haneye Tecavüz romanımı Anlatılamayan Öyküler: 7 Kadın adıyla diji tiyatroya uyarladım. Diji tiyatro ile video art karışımı bir tür.

Anlatılamayan Öyküler, kadına yönelik şiddet, kadına biçilen toplumsal roller ve kendini toplumda var etme mücadelesi veren kadın için izleyenlere neler anlatacak?

Dijital oyunumuzda yer alan farklı karakterler, farklı toplumsal katmanlarda geliyorlar. Ortak olan şiddeti hem yaşamış olmaları hem de inanılmaz bir mücadele sonucu geride bırakmış olmaları. Ataerkilliğin tetiklediği şiddet eril zihniyetin yarattığı ve sürekli olarak yeniden ve yeniden ürettiği bir sistem sorunu. Bu açıdan da toplumun tüm mekanizmalarında da farklı biçimlerde ortaya çıkıyor. Bunu göstermeye çalıştım bu oyunda. Aylarca Zoom üzerinden okuma provaları yaptık, amacım sahiciliği ve özgünlüğü yakalamaktı. Biliyorsunuz artık her şeyin görünür olduğu bir ortamda insanlar da yaşadıklarını anlatmak cesaretini buluyorlar.

‘ETKİLEYİCİ GİZLİ GÜÇ’

Hayatın tüm karmaşası içinde aynı zamanda düşmanlık, ırkçılık, ayrımcılık gibi ciddi sorunlarla boğuşurken tiyatro bütünleştirici, buluşturucu ve hümanist duruşunu nasıl gösterir?

1993 yılında Sivas’ta Madımak Oteli’nde fanatik dinci gruplar tarafından yakılarak öldürülen 37 kişinin öyküsünün anlatıldığı Sivas Acısı adlı belgesel oyununa örnek getireyim. Bu oyunu izleyen herhangi biri eğer yüreği buz tutmamışsa hangi dünya görüşünde olursa olsun hiç fark etmez, çok sarsılacaktır. İşte tiyatronun böylesine etkileyici bir gizilgücü var. Bu yönüyle de insanları buluşturan hümanist yanından söz edebiliriz. Ya da Lena, Leyla ve Diğerleri oyunum böyle bir göç öyküsü çerçevesinde ataerkil bir dünyada kimliğini yitiren bir kadının öyküsünü anlatıyor. Bu oyunu izleyen farklı kesimlerden, kültürlerden ve toplumlardan kadınlar etkilendiler. “Ben Lena’yım” diyen o kadar çok kadınla karşılaştım ki turnelerde. Ama etkilenen erkek izleyiciler de vardı. Yani oyunum farklı kesimlerden, toplumlardan (Almanya, Ukrayna) ve cinsten insanları buluşturmuştu.

Tiyatronun kültür, dil ve insanlar arasında kurmuş olduğu köprü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Küreselleşen bir dünyada başka ülkelerde ve toplumlarda yapılan işlere de yabancı kalmıyoruz. Bu da karşılıklı bir duygu ve düşünce alışverişine ve etkileşime yol açıyor. Bizde bu alanda Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin etkisi büyük. Festivalin sayesinde başka ülkelerden çok güzel oyunlar izledik. Kitabımda son festivalde beni etkileyen Rus, Portekiz ve Yunan yapımı oyunlara yer veriyorum.

Kadın ve şiddet konusunu gündeme getiren Anlatılamayan Öyküler: 7 Kadın adlı diji tiyatromuzun tanıtımını sosyal medyada paylaştığımızda, dikkati ilk çeken projemizde yer alan Berna Laçin, Tülay Günal gibi yıldız oyuncular olmuştu. Ne yaptığımız, neyi amaçladığımız, oyuncusundan yönetmenine ve yapımcısına değin (Mareliber yapım) nasıl bir kadın dayanışmasıyla bu projeyi oluşturduğumuz ikinci plandaydı ya da hiç gündeme gelmiyordu. İşte bu yüzeysellik beni çok rahatsız ediyor. Bazen bir tiyatro oyununu izlediğimde yazarın, metnin hiçe sayıldığını görüyorum, önemli olan sadece oyuncunun performansı. Ama tiyatro yazarıyla, dramaturguyla, yönetimiyle ve oyuncusuyla tam bir ekip çalışmasıdır. Bu olmazsa tiyatro da bir gerileme, dahası tıkanma sürecine girebilir.

Kapitalizmin ve kültür endüstrisinin tiyatro üzerindeki etkisi nedir? Sinemada karşımıza çıkan “yıldız oyuncu”, “Hollywood sineması” kavramlarıyla güçlü bir reklam çalışması yapılıyor ve gişe rekorları kırması bekleniyor. Bu durum tiyatronun geri planda kalmasına ya da iyi tiyatro metinlerinin gözden kaçmasına neden oluyor olabilir mi?

İlgili yazılar
Yorum yapın

Your email address will not be published.Required fields are marked *