‘Hatırlayamadıklarımız’

‘Hatırlayamadıklarımız’

Bu yazı, Dikmen Gürün tarafından kaleme alınmış ve 3 Eylül 2024 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi‘nde yayımlanmıştır. Bu yazıyı kaynağında okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Zehra İpşiroğlu’nun Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan son romanı Hatırlayamadıklarımız yıllardır bu ülkenin ayrılmaz bir parçası haline gelen şiddet olayını odağına almış bir çalışma. Ne yazık ki cehaletle, nefretle, öfkeyle kuşatılmış bir toplumda soluk alıp vermeye çalışıyoruz. Kadınlar öldürülüyor, çocukların ırzına geçiliyor, hayvancıklar aynı kaderi paylaşıyorlar. Aslında ne kadar acınası bir durumdayız!

Bu alanda üniversitelerimizde yapılan, yapılacak olan araştırmaların sistematik paylaşımı zengin tartışma zeminleri oluşturacaktır düşüncesindeyim. Türkiye gibi ekonomik ve sosyal altyapıların dibe çöküş sürecine girdiği toplumlarda şiddetin tırmanışı kaçınılmaz. En kısa zamanda bu konunun bilimsel bir pencereden ele alınması insanların zihinlerinde önemli sorgulamalara yol açacaktır kuşkusuz.

Bugün, yukarıda da değindiğim gibi, Hatırlayamadıklarımız adlı romanı ile Türkiye’de şiddet ve toplumsal cinsiyet sorununu ele alan Zehra İpşiroğlu ile konuşuyoruz.

İNSANLIK SUÇU

— Sevgili Zehra, uzunca bir süredir kadın oyunların sahnede: Lena, Leyla ve Diğerleri, Hayal Satıcısı, Yüzleşme. Haneye Tecavüz’den sonra toplumsal cinsiyet konusunu ele alan ikinci romanın da Hatırlayamadıklarımız. Sürekli bu konu çevresinde dönüyorsun.

Z.İ. — Çocuk tacizi ve şiddet büyük bir insanlık suçu. Çocuk savunmasız ve kırılgan. Beni çok etkileyen bir sorun bu. Bir çocuk cinsel tacize uğradığında sadece çocukluğu değil geleceği de çalınıyor. Bu tür sorunları yaşamış olan insanların içinde travmalarından kurtulabilenler çok az. Ben bu konuyu önce, Babalar, Amcalar ve Diğerleri adlı tiyatro oyunumda ele aldım ama oyunun sahnelenme şansının ne kadar az olduğunu fark edince de şimdilik bir yana bırakarak uzunca bir roman çalışmasına girdim.

Birçok kimse romanın konusunu duyunca irkiliyor. Oysa ben böylesine sert bir konuyu umut verecek bir biçimde işlediğimi düşünüyorum. Çocuk tacizi olayının temellerine iniyorum. Çünkü bana göre taciz ataerkil ve cinsiyetçi bir toplumun ürettiği hastalıklı bir olgu, kadına karşı şiddet de öyle.

— Roman, bir sergiye saldırı ile başlıyor. Çok gerçekçi bir olay olarak nitelendiriyorsun. Öyle de zaten. Yıllar öncesinden hafızalarımızda yer etti. Serginin adının “Hatırlayamadıklarımız” olması hayli düşündürücü.

Z.İ. — Bize acı veren travmatik olayları hatırlamak istemiyoruz. Bu sergide ise toplumsal cinsiyet penceresinden bütün haksızlıklar, adaletsizlikler ortaya dökülüyor. Bu da çok kimsenin işine gelmiyor. Çünkü gerçeklerle yüzleşmek, sistemin temellerini iyice kurcalamak anlamına geliyor. Romandaki genç kuşağın bu konuda önayak olması ayrıca dikkate değer bir gelişmedir benim açımdan.

Eğer şanslı bir kesimden geliyorsan, yani çok iyi bir ortamda ve koşullarda yetişmişsen ya kendi fildişi kulende kalıyorsun ya da tersine senin kadar şanslı olmayanlara özel bir ilgi duyuyorsun, kendi dışına çıkmak, başka yaşamlar tanımak istiyorsun. O zaman kendi yaşamına da daha eleştirel bakabiliyorsun.

Evet, Hatırlayamadıklarımız isimlerini satır aralarından öğrendiğimiz ya da öğrenemediğimiz, bildiğimiz ya da bilemediğimiz çocukların, kadınların yaşadıkları şiddet olaylarına bir gönderme, bir sorgulama.

İlgili yazılar