İpşiroğlu, yeni kitabında çocuk tacizi, ataerkil ve cinsiyetçi duruşun toplumsal bir sorun olduğunu göstermeye çalışıyor.
Tiyatro oyun yazarı, eleştirmen Zehra İpşiroğlu, uzun süredir toplumsal cinsiyet üzerine çalışıyor. Bu alandaki tiyatro oyunları “Hayal Satıcısı”, “Lena, Leyla ve Diğerleri” ve “Yüzleşmek” şu anda sahneleniyor. Yakında “Erkeklik Hapishanesi” adlı eseri de sahnelenen oyunlar arasına girecek.
İpşiroğlu’nun, yine toplumsal cinsiyet üzerine eğildiği “Hatırlayamadıklarımız” adlı kitabı Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıktı.
İpşiroğlu, “Bu konu yaşadığım sürece beni rahat bırakmayacağa benziyor” diyor ve ekliyor: “Kadın cinayetlerinin ve çocuk tacizinin ardı arkasının kesilmediği, İstanbul Sözleşmesi’nin de artık yok sayıldığı ülkemizde bu pek şaşırtıcı değil tabii. Romanımda şiddet, kadın haklarını savunan bir politikacının ve ünlü bir şairin ailesi çevresinde geçiyor. İşte çelişkiler de tam bu noktada başlıyor, görünenin ardında bambaşka bir gerçek var, bunu çıkartmaya çalışıyorum. Çocuğa ya da kadına karşı şiddet devreye girdiğinde bu tür olayların hep alt katmanlarda oluştuğunu sanırız ama bu doğru değil tabii” diyor.
TOPLUMSAL BİR SORUN!
Toplumun her kesiminde, ülkemizin her alanında, her şehirde, sokakta, okulda, işyerinde ve güvenli kale gibi görmemiz gereken evimizde yani aile içinde taciz, şiddet gibi konular gündemden düşmüyor. Eskiden toplumda birçok kişi gibi bu olayların daha çok kırsal kesimdeki insanların yaşamında geliştiği düşünülürdü. İşte bu romanda hiç de böyle olmadığını gösteriyor yazar bizlere…
İpşiroğlu, “Çocuk tacizi ataerkil ve cinsiyetçi duruşun sonucu ama bizler çoğu kez faili psikopat olarak damgalayarak işin içinden kolaylıkla sıyrılıyoruz. Ben bu sorunun toplumsal bir sorun olduğunu göstermeye çalışıyorum. Aile içi şiddet ve taciz, gerçeğin üstünü kapamak, aile içinde olanlar ailede kalır ideolojisi, kadını hiçe sayan eril zihniyetle mücadele romanımın ana izleğini oluşturuyor. Bu sorunu farklı bakış açılarından farklı boyutlarıyla göstermeye çalışıyorum. Romanın gerçeği açığa çıkartmaya çalışan bir kurgusu var, sinemadan alışık olduğumuz zaman ve mekân sıçramalarıyla ve montaj tekniğiyle anlatıyorum olayları” diyor.
“Geçmişi hep güzelleştirerek hatırlamak eğilimindeyiz, öyle olunca da bugün yaşadığımız sorunları anlamakta zorlanıyoruz” diyen İpşiroğlu, şöyle devam ediyor: “Aslında dün ve bugün birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturuyor. Geçmişin travmaları farklı biçimlerde bugün de sürüyor. Henrik İbsen bunu oyunlarında ne güzel anlatır. Roman karakterlerim geçmişte yaşadıkları travmalardan kurtulmak istedikleri için geçmişle yüzleşmekten kaçınmıyorlar. Hatırlamak çok can acıtıcı olabiliyor ama iyileştirici ve dönüştürücü bir yanı da var, romanımda bunu gösteriyorum. Bu açıdan da kitabın büyük bir adaletsizliği ele almasına karşın yine de umut dolu bir roman olduğunu söyleyebilirim.”