Sahnede elinde neredeyse insan büyüklüğünde dev bir makasla oradan oraya koşarak “Yabancılar dışarı” diye bağıran bir adam. Kocaman bir Yunanistan haritasını bin bir parçaya bölerek yiyip yutmaları için izleyicilere dağıtan başka biri. Ünlü Dadaist sanatçılardan Kurt Schwitters, Hugo Ball, Tristan Tzara’nın şiirlerinden ve tiyatro metinlerinden oluşan çılgın bir revüdeyiz. Renk renk geometrik kostümler, şarkılar, ses oyunları, dans, pantomim zaman zaman gerçeklere de dokunan birbirinden absürt sahneler. Yerleşik söylemlerle, kurallara, düzene başkaldıran Dadaistlerin renkli dünyası bir anda sarıveriyor bizleri.
Açılış Dadaist revü ile
Stuttgart Tribühne’deki Yunanistan’dan İngiltere’ye, Türkiye’den Afrika ülkelerine kadar uzanan Avrupa Festivali’nin açılışındayız. Selanik Aristoteles Üniversitesi öğrencileri ve hocalarının sahneledikleri bu alabildiğine renkli ve hareketli Dadaist revü uzun süreli bir ekip çalışmasının ürünü. Yunanistan’daki ekonomik krizin sanat ve kültür yaşamını da kuşattığı bir ortamda neredeyse yoktan var edilerek hazırlanmış. Ertesi günü Yunan tiyatro ve sinema sanatçılarının katıldıkları bir açık oturumu izliyoruz. Ekonomik krizden söz ediliyor, hükümetin yıllarca sanata, tiyatroya ve sinemaya verdiği desteğin nasıl birden un ufak olup da sonunda neredeyse yok olduğundan, sanatçıların her şeye rağmen nasıl yoktan yarattıklarından, parasızlığın nasıl yaratıcılığı kamçıladığından. Sözgelimi bir film mi hazırlanıyor, yönetmen siyah beyaz film yapıyor, mekân olarak kendi evini seçiyor, amatör oyuncuları keşfetmeye çalışıyor. Tiyatro mu sahneleniyor, sahne tasarımcısı takı yapıp satıyor, oyuncular bin bir güçlükle reklam sektöründen para bulmaya çalışıyorlar. Bizim oyuncularımıza büyük bir gelir kaynağı olan TV dizi sektörü ise Yunanistan’da bizdeki gibi gelişmemiş. Yerli bir dizi yapıldığında oyuncular çoğu kez paralarını bile alamıyorlar. Ama bütün bu verimsizliğe karşın büyük bir heyecan var, tiyatro ile insanlara dokunma, bir şeyler söyleme heyecanı… Çünkü kriz dönemlerinde tiyatroya olan ilgi giderek artarken tiyatro umudun yeşerdiği bir buluşma ve dayanışma alanına dönüşüyor.
Gerçek yaşam öyküleri
“İnsanların birbirleriyle duygu ve düşünce alışverişi içinde oldukları verimli bir mekâna dönüşüyor tiyatro” diyor Dada revünün yönetmeni Konstantinidis: “Gerçek yaşam öykülerine ilgi de giderek artıyor. Ötekileştirilen insanların yaşamlarını kurgulayan tiyatro oyunları yazılıyor. Sözgelimi göçmenlerin ve mültecilerin öykülerini ele alan, kimi kez de sahneye doğrudan onları çıkartan oyunlar… Kimi kez izleyici farklı mekânlara, örneğin mültecilerin kaldıkları barakalara götürülüyor, böylece onların öykülerini onların ağzından dinliyor, onların yaşamını paylaşıyor”.
Yunanistan’da son yıllarda yaşanan travmatik olaylar, ekonomik kriz, artan yoksulluk, intiharlar, insanların duyarlılıklarını artırmış, empati duygularını da geliştirmiş. Türkiye’de yaşananlar ise sadece ekonomik krizde ve krizin giderek gelişeceği ve önlenemeyeceği korkusunda kalmıyor, demokrasinin yok olmasıyla birlikte körüklenen korkular, çatışmalar, kutuplaşmalar çok daha yoğun bir biçimde yaşanıyor. Buna acaba tiyatro nasıl yanıt veriyor, Batı Avrupa ülkelerinde ya da Amerika’da gündemde olan eğilimlere ve modalara mı öykünüyor, yoksa çok daha özgün, daha farklı bir şeyler mi kotarmaya çalışıyor, izleyiciye dokunmayı, belki de onun bazı şeyleri sorgulamayı sağlamasını başarıyor mu, sanırım mesafeli bir bakışla bu konu üstünde de düşünmede yarar var.