“Gülperi” dizisinde çocuklarını feodal dünyanın kıskaçlarından kurtarmak için mücadele veren güçlü bir kadın görüyoruz. Kadının özgürleşmesi mi? Sorunların üstesinden kendisi gelse evet. Her çıkmaza düştüğünde onu kurtaran bir Süpermen olmasa evet. Sonra “Kadın” dizisinde olduğu gibi yıllardır öldü bildiği kocası çıkagelmese yine evet. Belli ki Gülperi’nin mücadelesi artık iki erkek arasında sıkışmaya dönüşecek. Senaristler güçlü kadın profilini de, mücadeleyi de çoktan unutmuşlar, çünkü iki erkek arasında kalan kadın her tür mücadeleden daha çekicidir. Gülperi öncelikle annedir, elbette ki sevdiği adamı değil eşini seçecektir. Yoksa maço oğlu evi onun başına yıkmaz mı? Ama o zaman da Gülperi’yi korumaya alan Süpermen’imize yazık olmuyor mu? Ek çare sıkılmış limon suratlı babanın da asıp kesen davranışlarıyla aileyi döndüğüne bin pişman etmesi, bir de karanlık işlere karışmış olmasıdır. Aşk öyküsüne bir de güzel mafya öyküsü eklendi mi dizinin tadına doyum olmayacaktır. Sonuçta Gülperi’nin geleceğini belirleyecek olan kendi seçimi değil onun duygularına değer vermeyen aile ideolojisidir ya da uydurma mafiyöz öyküler… Neden Gülperi kendi mücadelesini kendi veremiyor, neden sevdiği adamla Süpermen ideolojisini kıran eşit bir ilişki gerçekleşemiyor, neden aralarında karşılıklı bir dayanışma olamıyor, neden istediğini seçemiyor, neden maço oğlunun “senin anneliğin dışında bir yaşamın olamaz”, “senin namusun benden sorulur” gibi söylemleri sorunsallaştırılmıyor?
Kadının adı yok
Çocukları için ayakta kalmaya çalışan ve mücadele eden kadınlardan hapishaneye düşmüş kadınlara , aşiret, feodalizm, gelenekler, aile ve mahalle baskısı yaşayanlardan cinsel tacize uğrayanlara değin farklı konumlardaki ve yaşlardaki kadınların sorunları ele alan bütün dizilerde benzer öyküler ortaya çıkıyor. Kadının adı yoktur, çünkü o öncelikle annedir. Annelik o kadar önemlidir ki bunu yaşayamayan kadınlar eksik insanlar olarak gösteriliyor.
Annelik ömür boyu sürecek bir meslektir
Sevdiği adamı oğlunun yüzünden kaybeden kadın mı istersiniz, çocukları için kendini feda eden anne mi hepsini bulabilirsiniz. Bu arada aile bireylerinin birbirlerine sınırsız baskısı alın yazısıdır sanki. “Fazilet Hanım ve Kızları”nda Fazilet hanımın kızlarına zengin koca bulmaları için yaptığı baskılar, yaşamlarını hiçe sayması trajik bir olaylar dizgesi olarak sunulur. Öte yandan iki kardeşin aynı kızı sevmesi başka trajik olaylara yol açar. Küçük kardeş “Kim benim sevgilimi elimden alan o şerefsiz?” diye köpürürken “Kuzey Güney” dizisinde olduğu gibi kadının ne hissettiği önemli değildir. Aksiyon erkektedir, kadın ise sadece aksiyonun tetikleyicisidir. Yaşananlar ne kadar melodramatikse, bağırış çağırış, ağlama yakınma ne kadar çoksaizleyicinin de beğenisi artacaktır. Öte yandan anne ya da ev kadını rollerine direnen kadınlar da “Kadın” dizisindeki ‘Buzdolabı Jale’ gibi ötekileştirilir.
Güzel, saf ve namuslu
Kadının adı yoktur, çünkü tek derdi güzel ve namuslu kadın kimliğiyle kendini erkeklere beğendirmektir. Varoluşu onu kollayacak bir erkeğe bağlıdır. Bu erkek de yakışıklı olduğu kadar erkeksi ve güçlüdür, cesur ve atılımcıdır, duyarlı ve sevecendir. Erkek konuşsa da sussa da, sevse de dövse de, aşık olsa da aldatsa da üstün olduğunu hep hissettirir…
Ötekiler türlü alavere dalavere ile erkekleri parmaklarında oynatan şeytanlar, evde kalmış suratsızlar ya da feleğin çemberinden geçmişler acınası kadınlardır. Şeytani kadınlar güzel ve namuslu kadın maskesiyle ikili oynarlar. “Ufak Tefek Cinayetler”in baş şeytanı Merve’yi göz alıcı güzelliğiyle hep mutfakta görürüz, kocasından ayrıldığı için meslek yaşamına atılan Arzu hem işyerinde balo giysileriyle dolaşır hem de ne harika bir ev kadını olduğunu kanıtlarcasına evde pişirdiği pastaları işyerine taşır.
Yaşamı cinsellik nesnesi, mükemmel ev kadını ve doğurganlık makinesi olarak sınırlandırılmıştır. Kadının adı yoktur, çünkü kendini erkekten bağımsız olarak gerçekleştirmesi hayal bile edilemez.
Özgürleşmeye çabalayan kadın nasıl annelik rolünün dışına çıkamazsa, genç kız da melodramatik bir aşk öyküsünün dışına çıkamaz. Evlilik dışı ilişkilerse kürtaj gibi bir şeytan buluşuna yol açsa bile, bu konuda rahat olabiliriz, çünkü böyle bir şeye diziler asla izin veremezler…
Ben kimim?
İnternet dizilerinde farklı arayışlar gündeme gelebiliyor. “Fi Çi” de kendini erkeklerin elinde oyuncak olarak hisseden dansçı Duru “Ben kimim?” diye sorar. Bu soru bile bir farkındalığı gösterdiği için önemlidir. “Şahsiyet”te Nevra eril gücün etkin olduğu polis mesleğine neden yöneldiğini kendisi de bilmez. Finalde çocukken yaşamış olduğu ve bilinçaltına iterek unuttuğu bir taciz olayının onu nasıl yönlendirdiği açığa çıkar. Çocuk tacizi gibi çarpıcı bir olayın gündeme geldiği bu dizide şiddet dolu eril bir dünya gösterilir. Bu dünyada kadının kendi yolunu bulması çok zordur. Özel alanda Nevra bunu yine de başarırken, toplumsal ve politik alanda bir çıkmaz gösterilir.
Çünkü sistem eril düzeni polisinden savcısına kadar korumak zorundadır.