Lena, Leyla, Leyna ve Ötekiler

Bu yazı Muhammet Eşref Genç tarafından yazılmış ve 21 Mart 2020 tarihinde Mimesis Dergi‘de yayımlanmıştır. Bu yazıyı kaynağında okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bir baktım yokmuşum.
Bakmaz gözlerin bahşettiği
Saydamlıkta
görünmez olmuşum
Saçlarımı yeller almış
Yerçekimsiz bedenim
salınırmış boşlukta…

-Karin Karakaşlı

“2018-2019 sezonunda 12 yerleşik bölgede 12 kadın yazarın eserini 12 kadın yönetmen sahneledi…” Sivas Devlet Tiyatrosu da bu sezon Zehra İpşiroğlu’nun Lena, Leyla ve Diğerleri oyununu sahneye koydu.

Lena, Leyla ve Diğerleri! Gerçek bir hikâyeden esinlenilip kaleme alınan bu oyun Ukrayna’dan Türkiye’ye kocası için gelen bir kadının kaybettiği kimliğini, kimliğini arayış sürecini ve bu süreçte neler yaşadığını aktarıyor bizlere.

Türkiye’ye yerleşen Lena’ların Leyla’lalarını ve içinde birden fazla insan taşımanın ne denli sıkıntılar yaratacağını gösteriyor bizlere. Bu sürecin hayli zorlu bir süreç olduğu göstergesi, bu süreçte Lena’nın Leyla’ya dönüşümünü aktaran oyun bize binlercesinin de sesi oluyor. Ve bu tür kimselerin de “matruşka” bağlamı ile yansıtılması şu soruyu getiriyor akıllara. Bir insan içinde kaç insan daha barındırabilir? Hangisi en kendisidir? Hayatını tamamen özgürce yaşayan Lena mı aslolan, yoksa aşkı için Türkiye’ye yerleşen hatta hayatını ve yaşam tarzını değiştiren Leyla mı? Bir insan böyle bir ikilemde kalınca hangisini seçer? Yoksa tamamen ikisinden de vazgeçip yeni biri olmayı mı tercih eder? Bu soruların kafamızda oyun boyunca çalkalanması sağlanıyor ve bizleri aktarılan hikâyeye hem bağlayıp hem de bunun nedenlerini sorgulatıyor. Oyun boyunca anlatılan hikâye kulakları tırmalamamakla beraber hikâyeyi anlatan, canlandıran Filiz Demiralp’in sade ve cana yakın oyunculuğuyla da ağzından çıkan her kelimeye bağlıyor bizleri. Kimi zaman yaratılan samimi ortamla da hikâyenin seyirciye aktarımına daha da taze, sıcacık bir ekmek görünümü kazandırılıp sunulmasına olanak sağlanıyor. Seyirci ise bu taze ve sıcacık ekmeği rahatlıkla hazmedebiliyor. Böylelikle Lena’yı da Leyla’yı da tabiri caizse bağrına bastıktan sonra karşısına oturtarak hikâyesini can kulağıyla dinliyor.

Filiz Demiralp’in yarattığı alt metinle karakterin yüzümüze yüzüme çarpan canhıraşları, bas bas bağırmayıp da hüngür hüngür ağladığını hissettirebilen bir oyunculuğun da olabileceğini gösteriyor bizlere. Tek kişilik oyunlarda bütün yük oyuncunun omuzlarındadır. Lakin Filiz Demiralp’in yarattığı duygu değişimlerinin dalgalarını gözle görülebilir kılması da takdire şayan. Bu durum oyuncunun Lena’yı da Leyla’yı da sahiplendiğini açıkça gözler önüne seriyor. Oyun içerisinde kendi rolü dışında canlandırdığı karakterlere bürünüşü ve o karakterlerin duygu ve durumlarını yansıtmasında da gayet başarılı olduğunu görebiliriz. Ve yaratılan samimi ortamın etkisiyle de karakterin hikâyesini amiyane tabirle teklemeden ve kopukluklar yaratmadan aktarabiliyor. Zira zaten oyunun çok sesli bir oyun olduğu aşikâr. Lakin bu durumu avantaja çevirerek daha sıcak bir ortam yaratıp karakterin psikolojisini bangır bangır bağırmayıp hissettiriyor. Çünkü bu tür sorunsallarda anlatmak çözüme ulaşmanın büyük bir alanını kaplıyor. Çünkü doktoru ona anlat diyor. Böylelikle sorunsalı yaşayan karakterin çözüme ulaşmasındaki gayreti irdeleniyor.

Dekor konusunda Özlem Karabay’ın izlediği yolu pek doğru bulmuyorum. Her ne kadar metinde dekorda beyaz tonlar hâkim yazılsa da bu duruma uygun bir tarzda ilerlemediği görülüyor. Lakin aynı zamanda metinde yaratılan akıl hastanesi uzamı karakter açısından da, anlatılan hikâye açısından da kuvvetli olduğunu gösteriyor. Zira bir akıl hastanesi olarak aktarılan uzam bize tıpkı karakterin yatak odası gibi aksedilmiş ve sanki karakter yatak odasında samimi bir şeyler konuşuyor gibi geliyor. Mesela dekordaki eksikliklerden biri de pencerelerin şebeke ile kapatılmaması. Hem imge olarak kuvvetli olacak olan bu etmen atmosfere de hizmet edebilirdi. Ayrıca kuvvetli bir uzam yaratılmış metinde. Akıl hastanesi! Bu uzamın kuvveti hikâyede de yer alıyor zira. Oğlunun birkaç kez gelişinden ve doktorundan birkaç kez bahsediyor. Keşke bu uzam böyle yaratılsaydı çünkü hikâyeye etkisinin büyük olduğu aşikâr. Zira hikâye zaten bize kendi ülkesinden başka bir ülkeye gelip yerleşen bir kadını baştan sona yaşadığı olayları ve bunun sonucunda akli dengesini yitirmiş ve bu durumun çözümünü anlatmakta bulan birisi olarak çıkarıyor karşımıza. Bu durumda yaratılan uzamın kuvveti yadsınamaz. Bu konuda bir eksiklik oluşmuş zannımca.

Oyunda kullanılan müziklerin oyuna adapte sürecinde bağlayıcılığı yadsınamaz. Hele ki şarkı sözlerinin özgünlüğü ve sözlerin hikâyeyle bağdaşması oyuna farklı bir tat katmış. Zira şarkılar kurdukları sahne düzenine de hizmet etmekte. Şarkıda geçen matruşka sözcüğü ve kullanılan matruşka bebekler ile kimlik bunalımından ötürü kadının birden fazla insan barındırmasını ve iç içe geçmişliği gayet net aktarıyor bizlere.

Kostümün sadeliği bizi her ne kadar yaratılan akıl hastanesi uzamından uzaklaştırıp herhangi bir oda boyutuna taşıyor olsa da metinde yaratılan uzama da hizmet etmekte. Bu konuda dekor kostümle tezat bir görüntü oluşturuyor. Mesela çok ufak bir ayrıntı olsa dahi terlikler mekanın atmosferini güçlendirmekte. Lakin dekorun tezatlığı kostümü de gölge de bırakıyor, hem de tüm hatlarıyla.

Kadınların kendilerine yönelik şiddetin birçoğuna şahit olunduğu bir çağın içerisindeyiz. Lakin bu durumun yarattığı psikolojik ve toplumsal şiddetin ne denli izler bırakacağına şahit olmak isteyenler için can havliyle koşup, tek bir saniyesini bile kaçırmadan izlenmesi gereken bir oyun.

Giyindim
Üst üste
Bir ben vardı içimde
Matruşka bebekler gibi…

Bir bedenin içine kaç ruh, kaç dünya sığar? Kaç kadın içinde yaşadığı kimlik karmaşasını sağlıkla atlatır? Yaşadığımız coğrafyanın etkin baskılarını göz önünde bulundurduğumuzda; hayır demekle diyememek arasındaki çizgiyi, baş kaldırmakla boyun eğmek arasındaki keskinliği ve bir kadının içindeki kargaşayla dışındaki düzenin çarpışması sonucu oluşan durumu tüm gerçekliğiyle izlemeye çağırıyor Lena, Leyla ve Diğerleri…

İyi seyirler…

(Devlet Tiyatrosu resmi sayfasından…)

İlgili yazılar
Yorum yapın

Your email address will not be published.Required fields are marked *