“Pandemi ve Dijitalleşen Tiyatro” dosyası kapsamında pandemi sürecinde dijital tiyatro yapan gruplardan bazılarıyla söyleştik. Dosyanın tamamı için TEB Oyun Dergisi’nin 42. sayısını indirebilirsiniz.
Soru 1: Pandemi sürecinde hayata geçirdiğiniz ya da geçirmeyi tasarladığınız üretimlerde genel olarak neyi amaçladınız? Sonrasında aldığınız geri bildirimler sizin yoldaki amaçlarınıza ne kadar eşlik etti ya da bu amaçları ne ölçüde dönüştürdü?
MARELİBER/ Yüzleşme ve Anlatılamayan Öyküler
ZEHRA İPŞİROĞLU: Ben yazar olarak bağımsız çalışıyorum. Ama pandemi süresince eve kapanınca Ankara’da Mareliber’le çalışmaya başladım. Anlatılamayan Öyküler, 7 Kadın ile dijitiyatro, Yüzleşme ile de üç kişilik bir tiyatro oyunu çıkardık, tam bir ekip çalışmasıyla. Anlatılamayan Öyküler, 7 Kadın Mareliber şirketinin yöneticisi yapımcı ve belgeselci arkadaşım Deniz Şengenç ile birlikte geliştirdiğim bir projeydi. Yüzleşme’de ise yine aynı ekibe Aralık Tiyatrosu’nun yöneticisi tiyatrocu Onur Gazdağ da katıldı. Böylece üçlü bir ekip oluşturduk tam bir iş bölümüyle. Her iki projede de zoomla iletişim önemliydi. Okuma provalarını ben geliştirirken, Deniz film çekimlerine ve işitsel efektlere yöneldi, Onur ise doğrudan sahne çalışmalarına. Ama bu iş bölümü karşılıklı bir düşünce ve duygu alışverişi ve bütünlüğü içinde gelişti. Konumuz toplumsal cinsiyet, kadın ve şiddet izleğini çeşitli açılardan irdeliyoruz. Aynı dünya görüşünü paylaşıyorsanız insanlar arasında çok çabuk bir duygu ve düşünce alışverişi oluşabiliyor, araya fiziksel mesafenin girdiği dijital platformda bile bu böyle. Bunu sadece yönetmen grubu için değil oyuncular için de rahatlıkla söyleyebilirim. Her iki projemiz de aynı konuya farklı yaklaşımlar olarak şu günlerde Ankara Cermodern’de sergileniyor, Ekim ayında Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde de gösterilecek. Sergi boyunca izleyicinin aktif katılımını öngören interaktif aksiyonlar da var, bu da işin sürprizi.
DENİZ ŞENGENÇ: Pandemi sürecinde yaptığımız sanatsal üretimin sekteye uğramaması için çok çalıştık. Ana odağımız olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair projelerimizi de pandemiye rağmen sürdürdük. Amacımız böyle belirsiz bir süreçte kadınların üstündeki baskı katlanarak artarken onlara yalnız olmadıklarını, her zaman dayanışma için birilerinin burada var olduğunu ve sanatın bizi yan yana getirebileceğini göstermekti. Bu amaçla provalarımızı, çalışmalarımızı online olarak sürdürdük. Bunun tabii ki getirdiği zorluklar oldu ancak fiziksel olarak uzakta olan çalışma arkadaşlarımızla da bizi buluşturdu. Ardından tiyatro oyunumuzu ve sergimizi seyirciyle buluşturduğumuzda aldığımız geri dönüşler bizleri büyük oranda duygulandırdı ve amacımıza uygun hareket ettiğimizi, seyirciye bu konuda değebildiğimizi gördük. Umuyorum ki bu yolda daha çok seyirciye temas ederiz.
THEATRE EAST N BULL/ Lockedown Locked In
BARIŞ CELİLOĞLU: Pandemi süreci beni dijital işi denemeye zorladı diyebilirim. Böyle bir süreç olmasaydı buna kalkışmazdım sanıyorum. Bir süre diğer kumpanyaların kaydedilmiş gösterilerini ya da çevrimiçi yayımlanan oyunlarını izledikten sonra dijital bir iş yapmaya karar verdim. Bu karar aynı dönemde karantina sırasında yaşanan aile içi şiddet olaylarının artması haberlerini fark etmemle amacımı da netleştirmiş oldu. Zaten Mart 2020’de karantina başladığında aklıma ilk gelen mağdur kadınların cellâtlarıyla dört duvar arasına sıkışmış olduğu gerçeği oldu. Bunu düşünürken kadın cinayetleri sayılarını bulunca bu konuda dijital bir tiyatro projesi yaparak bu acil çözüm bekleyen sorunu daha görünür kılmak oldu asıl amacım. Bu amacı gerçekleştirmenin en iyi yolunun kadın monologları yazarak ve çeşitli video işleri ve görsellerle bunları bir araya getirerek dijital platformlarda sergilemek olduğunu düşündüm. Önce Londra’da çalıştığım ve işimi bilen yazar ve oyuncularla konuştum bunu ve geri bildirimler pozitif olunca onlarla çalışmaya başladım. Zoom üzerinden provalar yaptık ve monologlar hazır olunca oyunculara teknik bilgiler vererek kendilerini cep telefonlarıyla çekmelerini sağladık. Bu süreçte herkes çok keyifle ve kendini adayarak çalıştığı için ilk sonuçlar çok iyi ve başarılı oldu ve bu da hepimizi ekip olarak yüreklendirdi ve hayatın neredeyse durduğu bir süreçte bize muhteşem bir hedef ve yaşama sevinci verdi. Yani bütün sanatçılardan ve işin vizyonunu paylaştığımız seyircilerden gelen geri bildirimler pozitifti. Bunun üzerine yönetmen olarak ekibe İngiltere ve Türkiye’nin yanı sıra diğer ülkelerin (İspanya, Yunanistan, İtalya, Rusya, Polonya, Kıbrıs, Avustralya) yazar, görsel sanatçı ve oyuncularını da katmaya karar verdim. Yani daha yerel bir çalışmadan yola çıkarak sonunda uluslararası bir projeye ulaşmış olduk.
NÜX TİYATRO/ Korona ve Juliet
FUAT METE: Pandemi sürecinde bir süredir hayal ettiğimiz, ancak 2022’de hayata geçirmeyi planladığımız tiyatroyu kurduk, ismi Nüx Tiyatro. Pandemi, bu planı erken gerçekleştirmemize vesile oldu diyebiliriz. Bu süreçte yazdığım bir oyunla birlikte ilk projemizi gerçekleştirmiş olduk. Yazdığım oyun, 2018’den beri üzerine konuştuğumuz ve projelendirmeye başladığımız WhatsApp Tiyatrosu fikrinin ilk çıktısı oldu. Pandemi başlayıp evlere kapandıktan sonra telefon ve bilgisayar ile kurduğumuz ilişki çok değişti. Neredeyse tüm sosyal ihtiyaçlarımızın da ekseni telefonlar haline geldi. Dolayısıyla gündelik hikâyelerimizi, karşılaşmalarımızı, görüşmelerimizi, işimizi vs. bir telefonun içinde yaşamaya başladık. Bu durum, telefonda yaşanan bir hikâyenin fikrinin ilk tohumlarını atmış oldu. Bu mecraya özgü bir metnin ortaya çıkıp tamamlanmasıyla harekete geçtik. Çıkış noktamız, insanlara WhatsApp üzerinden bir hikâyeyi izleme olanağı sunabilir miyiz, bu fikir uygulanabilir mi, uygulanırsa ilgi çekici olur mu, böylesine dijital bir mecrada herhangi bir duygu veya duygudaşlık yaratabilir miyiz gibi sorular oldu. Günün sonunda, seyircinin 3 gün boyunca gerçek zamanlı akan bir diyalogu takip ettiği, neredeyse seyirciye bir arkadaş grubunu “röntgenliyormuş” gibi hissettirmeyi amaçlayan bir iş ortaya çıktı. Aldığımız geri dönüşler de bunu büyük ölçüde başardığımızı hissettirdi.
İlk oyunumuzu bir deneme niteliğinde tanıdığımız ve davet ettiğimiz kişilerle gerçekleştirdik. Arkadaşlarımız, hocalarımız, ailelerimiz, tiyatro ve sinema dünyasından birçok profesyonel oyunu deneyimledi.
Türkiye’den Almanya’dan, Hollanda’dan, Avustralya’dan, İngiltere’den, kısaca birçok farklı coğrafyadan aynı anda bir grup dolusu insanla birlikte bir ilki tecrübe ettik. Özellikle bu kitleden aldığımız geri bildirimler bizim için kıymetliydi, oyun deneyimini iyileştirmek adına birtakım revizyonlar yaptık. Ardından oyunu biletli olarak oynamaya devam ettik. Seyircinin de projeyi merakla kucaklaması bizi mutlu etti. Eleştiriye her daim açık olduğumuz, bizim için de bir ilki tecrübe ettiğimiz bir deneyim oldu.
CİHANGİR AKADEMİ/ Karantina2020 ve Dijitallab-Performans
ŞULE ATEŞ: Pandemi sırasında, Dijital Performansı odağına alan iki çevrimiçi proje yaptım: Karantina2020 Video – Performans Serisi ve Dijitallab: Performans: Dijital Dramaturji ve Teknolojiler İçin Eğitim, Araştırma ve Tasarım Projesi. Her ikisinde de temel mesele, dijital dramaturji ve dijital teknolojiye dair, kişisel ve toplumsal bir bilgi birikimi oluşturmak, deneyim kazanmak ve böylece Pandemi gibi yıkıcı bir süreçte (ve benzer süreçlerde), ayakta kalmayı, sürdürülebilirliği sağlamaktı. Öte yandan, ben her zaman yeni ifade biçimleri ve yeni yöntemleri araştırmaya çalıştım. Hâlâ aynı şeyi yapmaya devam ediyorum aslında. Sadece, 2010’dan sonra ekonomik kriz nedeniyle, bu tür araştırmaları sürdürmek neredeyse imkânsızlaşmıştı. Pandemi sonrası, dijital araştırmalara verilen destekteki artış nedeniyle biraz daha mümkün olabildi.
FİTİKO/ Arkadaş Aramıyorum
MİNE ÇERÇİ: Bütçe, zaman ve mekân sorunu yaratmamasını ve bu zor dönemde komedinin seyirciye sağlayacağı imkânlardan yararlanmayı amaçladık. Arkadaş Aramıyorum’un ilk gösterilerini online / zoom ortamına da adapte edebilmeyi hatta mümkünse daha sonraki gösterilerde hibrit şekilde devam etmeyi amaçladık. Geldiğimiz noktada fiziksel olarak devam etme kararı aldık. Pandeminin ilk günlerinde herkesin evde kapalı kaldığı bir ortamda zoom konsepti seyirci için ilgi çekici iken artık eski cazibesini yitirdiğini de söyleyebiliriz. Seyirciyle ilk karşılaşma online başladı ve şimdi sürece fiziksel ortamda devam ediyoruz. Online seyirciyle karşılaşılan ortamda alınan geri bildirimler oyuncunun personasını geliştirmemize ve metni geliştirmemize imkân tanıdı. Online ortamda karşılaştığımız zorluklar (tepki görememe ya da amaçladığımız tepkiyi alamama ya da yeterince canlılığı ekran önünde yakalayamama gibi) bizim için daha sonrasında metni ironik şekilde daha etkili, oyunculuğu ise fiziksel ortamda daha canlı kılmamıza yol açan bir sıçrama tahtası oldu.
GALATAPERFORM/ Terk Edilmiş Kıyılar//Negatif Fotoğraflar
YEŞİM ÖZSOY: Pandemi sürecinde aktif olarak erken ve tedbirli davranmaya öncelik verdik. Takvimde yer alan programlanan oyunlar iptal oldu doğal olarak. Ama bunun yanı sıra 50 öğrenciye yakın öğrencimizin bulunduğu 4 farklı atölye sınıfımız vardı. Buna bağlı olarak her sene düzenlediğimiz Yeni Metin Festivali Atölyeleri hemen zoom’a aldık ve bir süre sonra da festivali tamamen dijital alanda gerçekleştirmeye karar verdik. Yaz 2020 döneminde Goethe Enstitüsü’nün kültür sanat alanında Uluslararası Covid Yardım Fonu’na başvurduk ve hem festivali hem de 2020 prodüksiyonumuzu kapsayacak ayakta kalmamızı sağlayacak bir fikri geliştirip hemen proje olarak sunduk. YeniPerform.com böyle doğdu. Tam o sırada Galata’da yer alan fiziksel mekânımızdan çıktık ve sanal alanda olmasını hayal ettiğimiz bir dijital sahne hayal ettik ve sonrasında da şehir dışında yer alacak ve doğayla ve sanatla ilişkimizi yeniden tasarlayabileceğimiz başka bir sahne ve yaratım alanı hayal ettik. Ama öncelikle bu dijital sahneye odaklandık. Fonu kazanmamız da sanırım bu projeyi detaylarıyla düşünmemizden ve gerçekten ihtiyacımız olduğundan gerçekleşti. Türkiye’den seçilen tiyatro projesi olarak hemen işe koyulduk ve festivalimiz bu dijital sahnemiz üzerinden gerçekleşti. Tamamen dijital için tasarladığımız oyunumuz Terk Edilmiş Kıyılar / Negatif Fotoğraflar da.
Soru 2: Dijitalleşme, seyirci yönünden bakıldığında, tiyatro alanında bir araç olarak kullanımının dışına çıkarak kendini yeni bir tür olarak da amaçsallaştırmakta. Böyle bir durumda alımlayan konumundaki seyirci, online ya da interaktif gösterimlerde “deneyimleyen, tanık, yaratıcı, katılımcı vb.” gibi aktif konumlarda yer alabilmektedir. Sizin çalışmanızda seyirci ile kurmaya çalıştığınız ilişki nasıl ve onu konumlandırmaya çalıştığınız yer neresidir?
MARELİBER/ Yüzleşme ve Anlatılamayan Öyküler
ZEHRA İPŞİROĞLU: Anlatılamayan Öyküler, 7 Kadın, yani dijital tiyatro projemizde farklı toplumsal katmanlardan gelen ve şiddeti yaşamış olan 7 kadının öyküsü anlatılıyor. Her kadının öyküsü 20/25 dakika sürdüğüne göre bu sergiyi gezmek iki buçuk saat alacaktır. Bu açıdan sorunların derinine inmekten kaçınmayan etkin izleyici önemli. Sergide küçük odacıklar var. Böylece izleyiciler küçük gruplar halinde odaları gezip öyküleri dinliyorlar. Şiddeti farklı biçimlerde yaşamış olan kadınların öyküsünü anlatan oyuncuların hepsi doğallığı ve sahiciliği yakaladılar, bunun için çok çalıştık. Ekrandaki kadın izleyiciye kendi öyküsünü onun neredeyse gözlerinin içine bakarak anlatıyor. Biliyorsunuz gerçek yaşamda travmatik olaylar yaşamış insanlar zaman zaman ekrana çıkıp kendi yaşamlarını anlatırlar. Bunların içinde en kaliteli olanları psikolog Gökhan Çınar’ın bir süredir izlediğim Katarsis ya da Paylaş Benimle gibi programları. Ama bence bu tür programlarda teatral bir şeyler var, yani insanlar kendilerini sergilerken, gerçek kolaylıkla bir kurguya dönüşebiliyor. Biz tersi bir yol izleyerek kurgusal öyküleri usta tiyatrocular aracılığıyla çok gerçekçi bir biçimde sunuyoruz, böylelikle bir farkındalık oluşturmayı amaçlıyoruz. Her iki projede de şiddetin kökenlerine iniliyor. Sorunu öyküler aracılığıyla ayrıntılarıyla irdelemeye, kilit noktaları çıkarmaya çalıştığımız için umut da var, şiddet döngüsünden kurtulma umudu. Çünkü kadın düşmanlığı da şiddet de bir yazgı değil, öğrenilmiş ve öğretilmiş bir duruş.
DENİZ ŞENGENÇ: Yüzleşme oluşum aşamasının büyük kısmında online gerçekleştirilmiş olsa da sahne önünde seyirciyle buluşan bir tiyatro oyunu, haliyle seyirciyle kurmak istediğimiz ilişkide dijitalleşmeyle ilişkili bir durum olmadı. Sahnedeki oyuncuların olabilecek en gerçekçi şekilde öykülerini anlattıkları oyunda amacımız onların kendileriyle yüzleşmeleri ve bir ortaklık kurmalarıydı. Anlatılamayan Öyküler: 7 Kadın sergisinde ise her karakterin kendine ait bir odası var ve seyirci bu odalara girerek karakterin öyküsünü dinliyor. Her odada karakterin dünyasına girmiş oluyoruz. Bu da seyircinin birebir ilişki kurması konusunda önem arz ediyor ve seyirci sergide daha aktif bir rol oynuyor. Kadınların öyküleri interaktif eserler ve hikâyelerle bağlantılı diğer içeriklerle destekleniyor. Sergi boyunca katılımcılarla gerçekleştirilecek etkinlikler de seyircinin aktifliğini desteklemek için önemli bir noktada duruyor.
THEATRE EAST N BULL/ Lockdown Locked in
BARIŞ CELİLOĞLU: Evet, birçoğumuz sahnede dijitali araç olarak kullandık bugüne kadar ve bu gidişle yeni bir tür gelişecek buradan dediğiniz gibi ama bu canlı tiyatroyu asla bitiremez bence. Bazı meslektaşlarımda böyle bir önsezi ve korku var ama ben böyle bir tehlike olduğunu düşünmüyorum. Dijital form sadece yeni bir tür olarak katılır performans dünyamıza ve canlı tiyatroyla karıştırılınca ikisi de daha zenginleşir. Seyirci dünyanın her yerinde yine canlı olarak izlemeyi tercih edecek tiyatroyu ama bu çok daha pahalı olacak muhtemelen ve bu anlamda tiyatro yine üst sınıfların erişebileceği bir hale gelebilir. Böyle bir tehlike var ama açık havada meydanlarda yapılan tiyatro da çok yaygınlaşabilir ki bu çok iyi bir çözüm olur. Her ülkede sokaklara taşan halk tiyatrosu kumpanyaları ve açık hava tiyatroları daha da artacak gibi geliyor bana bundan sonra. Mesela bu son dönemde İngiltere’de parklarda da tiyatro yapılmaya başlandı. Bazı tiyatrolar da bahçelerini açık hava tiyatrosuna çevirdi. Şu an tam olarak negatif ve pozitiflerini göremiyoruz bu sürecin aslında. Yani spekülasyonda bulunabiliyoruz ancak. Bir de tabii bu farklı gösteri formlarının ve sanal gerçeklik teknolojilerinin bir arada kullanılması söz konusu ki bu çok daha zengin olan bir performans türünü yaratıyor. Oldukça katmanlı ve zengin, çoklu platform işlerden oluşan bir tiyatroya kavuşuyoruz böylece. Bir de dijital tiyatro belki daha büyük kitlelere ulaşma noktasında çok işe yarayabilir. Her sınıftan insanın cep telefonundan bile performansları izleyip dâhil olduğu ve daha aktif olduğu bir form oluştuğunda bu çok güçlü bir deneyim olacaktır. Yine de dediğim gibi sonuçlarını tümüyle ön görmek pek mümkün değil. Her yenilikte olduğu gibi bu gelişim de pozitif ve negatif faktörleri içinde barındıracak.
Benim şu haliyle dijital projemde seyirci öncelikle tanık olan bir konumda olacak. Proje sekiz epizottan oluşuyor. Karantina sürecinde dünyanın bu sekiz ülkesinde çeşitli mağdur kadınların yaşadıklarına tanıklık edecek seyirci ve bu konuda sarsılarak farkındalık edinecek ister istemez. Ancak aynı zamanda çevrimiçi gösterilirken her epizodun sonunda seyircinin çevrimiçi canlı yorum yapmasını ve tartışmaların, konuşmaların açılmasını hedefliyorum. Bu yanıtlar da kaydedilecek ve belge oluşturacak. Bu bağlamda dijital projemizin seyircisi aktif olacak zira her epizodun sonunda seyirciyi aktif kılan bir aktivite olacak. Ya yorum yapacaklar ve çözüm üzerine konuşacaklar ya da ekibe soru soracaklar. Bu gösterimlere kadın organizasyonları ve feminist hareketin belli başlı üyeleri ve liderleri de davet edilecek. Yani bu noktada seyirci katılımcı da olacak.
NÜX TİYATRO/ Korona ve Juliet
FUAT METE: Bizim çalışmamız, seyircinin kesintisiz olarak izlediği canlı ya da kayıttan videolardan birçok açıdan ayrışıyor. Seyircimiz, yaşayan bir WhatsApp grubuna 3 günlüğüne misafir oluyor. Seyircilerin yazma izni olmadığı için “seyreden” konumundalar. Bu durum bize bir “dördüncü duvar” gibi bir şey sağlıyor, üstelik birinci duvar bile olmadan. Aynı zamanda oyun, insanların, kişisel cihazlarında ve kişisel alanlarında, bir yandan kendi anlık gerçeklikleri akarken deneyimledikleri bir oyun. İçeriğinde metnin yanı sıra, mecranın el verdiği video/foto/ses kaydı gibi multimedya içeriklere de yer verebildik.
Her seyircinin deneyiminin eşsiz olacağını öngörüyorduk. Üç gün süren ve telefonda geçen bir oyunu takip etmeye çalışan insanlardan bahsediyoruz. Tiyatro salonunda olduğu gibi, seyircinin belli bir süre için tüm vaktini sadece oyuna ayırdığı bir ortam olmayacaktı. Seyircimizi belli bir süre ve belli bir mekân içinde izole ederek bir etki yaratma olanağının olmadığı, aksine tüm konsantrasyonu seyircinin hayatının akışına teslim ettiğimiz bir oyun olacaktı. Düşündüğümüz gibi de oldu. Oyunu anlık olan takip edenlerin yanı sıra, iletileri biriktirip daha sonra okuyan/izleyen/dinleyenler de oldu. Karantinada olduğu için çok vakti olanlar, çalışmak zorunda olduğu için iş aralarında bakabilenler oldu. İçerikle çok kişisel, yakın ilişki kuranlar oldu. Hiç ilişki kuramayıp hoşlanmayanlar da oldu. Tiyatro salonlarında olduğu gibi, dışarı çıkmak isteyen seyircinin gruptan ayrıldığı da oldu.
CİHANGİR AKADEMİ/ Karantina2020 ve Dijitallab-Performans
ŞULE ATEŞ: Karantina2020 bir video performans olduğu için, seyirci ‘izleyen’ konumundaydı. Fakat Dijitallab: Performans’ta seyirciyi, ‘izleyen’ olarak değil, ‘katılımcı’, ‘kullanıcı’ ve ‘oynayan’ olarak konumlandırdık hep. Oynanan bir oyunun (play), oyuncusu olarak, gösteri içinde yer alan bir figür…
GALATAPERFORM/ Terk Edilmiş Kıyılar//Negatif Fotoğraflar
YEŞİM ÖZSOY: Dijital için teatral bir iş üretmek dahiliyet kavramını getiriyor. Yani imkânı olmayan da size bir sebepten ulaşamayan insanlara ulaşabiliyorsunuz. Seyirci ilişkimizde en fazla fark ettiğimiz konu bu oldu. Daha çok tanık olan seyirci üzerinden ilerledik ama zoom üzerinden gerçekleştirdiğimiz söyleşiler yoluyla belirli bir etkileşim de sağladık. Süreç içinde yaptığımız zoom oyun okumaları, dijital sahnemizde yer açtığımız farklı mecralarda gerçekleşen oyunlar oldu ve bu noktalarda seyircinin yakınlığı yani var olan işe yakınlığı konusu da ilgimizi çekti. Yani bazen dijital bir işte bir oyuncunun normalde sahnedeyken deneyimleyemeyeceğiniz kadar özeline girebiliyorsunuz. Mesafe konusu genel standart olarak düşünüldüğü gibi işlemiyor. Dahiliyet ve yakınlık temel konular sanırım.
FİTİKO/ Arkadaş Aramıyorum
MİNE ÇERÇİ: Online gösterimlerde Zoom’un chat penceresini kullanarak oyunla spontane şekilde tepki vermesini, seyircilerin hem oyuncu ile hem de seyirci ile oyun sırasında chat üzerinden etkileşime girmesini metnin de doğaçlama olarak yer yer kanava dışına çıkabilmesini istedik. Ancak metinle işimiz henüz bitmemişti ve hem metnin hem de bizim bu etkileşime hazır olmadığımızı hatta bu etkileşimi metni değiştirir kaygısıyla gerçekten isteyip istemediğimizden de emin olmadığımızı fark ettik. Fiziksel ortamın canlı enerji etkileşimini tercih edip yolumuza canlı devam etme kararı aldık.
Soru 3: Genel anlamda tiyatronun ve gösteri sanatlarının ( dans, performans vb.) özel olarak da oyuncunun mekân ile oluşturduğu ilişki ya da ‘bağlam’ bu süreç içinde farklı bir hal aldı. Tiyatro üreticisi ve seyirci açısından bu hali nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu durum hem seyircinin hem de sizlerin somut mekânla kurduğu ilişkide nasıl değişikliklere yol açtı ya da açacak?
MARELİBER/ Yüzleşme ve Anlatılamayan Öyküler
ZEHRA İPŞİROĞLU: Yüzleşme doğrudan canlandırmaya dayandığı için tabii ki sahne tasarımıyla dansla, kullandığımız metaforlarla biraz farklı. Ortak olan iki projenin de dijital ortamda gelişmiş olması. Yüzleşme’de dijital olanla gerçek olan iç içe girdi. Yani ben hep uzaktan katılsam da oyuncular doğrudan sahnede de uzun bir süre çalıştılar. Bu gerçekleşmeseydi oyun da sahnelenemezdi. Anlatılamayan Öyküler bir film çalışması olduğu için farklı tabii.
DENİZ ŞENGENÇ: Mekânla temas isteği oyuncular için tabii ki çok önemli bir noktadaydı. Ancak online çalışmak karakterlerini oluşturmada onlarda büyük bir zorluk yaratmadı. Özellikle yönetmenler ve oyuncular arasındaki samimi bağ projelerimizin bu “mekânsız”lığa rağmen çok güzel bir şekilde ilerlemesini ve seyirciyle buluşmasını sağladı.
THEATRE EAST N BULL/ Lockdown Locked In
BARIŞ CELİLOĞLU: Evet, oyuncunun ve yönetmenin mekânla ilişkisi tamamen değişti dediğiniz gibi. Tiyatronun ve performansın en önemli ve güzel yanı canlı ve spontane bir şekilde aynı mekânda hep beraber dokunarak, hissederek ve o anı ve mekânı beraber organik bir şekilde deneyimleyerek yaratmaktır. Aynı mekânın içinde aynı havayı soluyarak, o mekânı fiziksel olarak hissederek ve birbirine dokunarak yaratılan dans ya da oyun bu koşullarda tam zıttı bir bağlam yarattı. Herkes evinden ve bir ekrandan birbirine bakarak çalışmaya başladı ve bu mesafe başta yabancılaştıran bir etki yaptı ve birçok oyuncu ve dansçı bunu yadırgadı bir süre. Ancak bu birçok sanatçı tarafından çabuk aşıldı diye düşünüyorum. En azından benim bir yönetmen olarak oyuncularımla deneyimim bu oldu. Yani birkaç ay içinde mekânın ekran başı olduğu bir düzeneğe alıştık ve orada da sıcak ilişkiler kurup birlikte hissederek bir yaratım sürecine girdik. Seyircinin de bu süreçte canlı ya da kayıttan yayımlanan oyunları izlemekten keyif aldığını düşünüyorum. Yalnız bütün bunlar seyirci bu sürecin geçici olduğunu düşündüğü için ve biz sanatçıların da bulunduğumuz kısıtlayıcı koşullar içinde üretmenin tek yolu olduğu için kabul gördü biraz da. Başta ekrandan prova yapmak ya da performans izlemek biraz yabancılaştırdıysa da kısa zamanda adapte olduk buna ve sanatın sıcaklığını orada da yakaladık bence. Mesela ben oyuncularla Zoom üzerinden prova yaparken o yaratım anının o kadar içinde kayboluyorduk ki sanki aynı mekândaymışız gibi hissedebiliyorduk. Bunun nedeni de Zoom, Skype vs gibi kullanılan iletişim uygulamalarının günlük hayatta çoğumuzun bildiği uygulamalar olması bence. Yani çok günlük hayattan kopuk, yeni uygulamalar belki işimizi daha da zorlaştırırdı ama bunlar bir süre sonra o prova mekânının yakınlığını ve kolektif duygusunu hissetmemizi sağladı.
Ayrıca benim bir yönetmen olarak dünyanın sekiz ülkesinden toplam 70 sanatçıyla çalışmam normalde somut mekânda imkânsız bir şeyken bu şekilde yani çevrimiçi mekânda mümkün oldu. Bu bağlamda bu bir mucize gibiydi. Avustralya ve Rusya, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerin sanatçılarıyla Zoom üzerinden prova mekânı açıldı. Eskiden bunu hayal bile edemezdik. Seyirci için de geçerli bu çünkü seyirci de birden dünyanın her yerinden canlı ya da kayıtlı çevrimiçi tiyatroyu, dansı izleme fırsatı buldu. Yine de somut mekânı herkes özledi tabii ki ama çevrimiçi ve sanal mekân da kendi içinde sağlam bir gerçeklik oluşturdu diye düşünüyorum ben.
Bir de şunu eklemek isterim ki dijital işleri göstermek, bütçesi kısıtlı tiyatro ve tiyatro festivallerine ekipleri fiziksel olarak davet etmeden gösterim yapabilme olanağı sağladı. Örneğin bizim projemiz hem İngiltere’de hem de İspanya ve Avustralya’daki birtakım tiyatro festivallerinde çevrimiçi olarak gösterilecek seneye. Fiziksel olarak oralara gitmeden o festivallere katılmış olacağız. Bu kadar büyük bir ekibi somut mekânlara davet etmeleri çok zor olduğu için dijital bir iş olması bu açıdan da faydalı oldu. Tabii festivallere fiziksel olarak katılmanın yerini hiçbir şey dolduramaz ama bütçesi kısıtlı festivallerin bu şekilde yani hem fiziksel hem de dijital işleri programlarına dâhil edebilmesi bence olumlu bir şey oldu. Tıpkı bu uluslararası festivaller gibi Türkiye’de de organizasyonların bu tarz dijital projelere ilgi göstereceğini tahmin ediyoruz. Aslında bu seneki İKSV Tiyatro Festivali’nin de ilgi göstereceğini düşünmüştük ve başvurduk ama bir yanıt alamadık maalesef. Projemiz ödüllü bir dijital tiyatro projesi olduğu halde ve bu sene festivalin hem dijital hem de kadın bölümü olduğu halde programa alınmadı ama neyse ki başka dijital platformlar ve film festivalleri ilgilendi. Eminim projemiz kendi ülkemde de yerini bulacaktır bir şekilde.
Dediğim gibi bu süreç bir çeşitlilik getirebilir en fazla diye düşünüyorum ben. Hem somut mekânda canlı tiyatro hem de dijital teknolojilerle yapılan tiyatroyla ve dijitalin somut mekânda kullanıldığı gösterilerle ilişki kuracaktır seyirci ve bizler için de somut mekânda da dijital teknolojileri kullanarak oyun/dans/performans yaratmak çok heyecan verici olacaktır. Mesela bir yönetmen olarak üç boyutlu set tasarımı kullanabilme olasılığı çok heyecan verici benim için.
NÜX TİYATRO/ Korona ve Juliet
FUAT METE: Açıkçası bizim için karantina daha önce de “acaba nasıl olur” dediğimiz bir fikri hayata geçirmek için bir katalizör oldu diyebiliriz. Yeni teknolojiler ve mecra yaratımlarıyla ilgili bir süredir zaten kafa yoruyorduk. Bizim üretimimiz bağlamında mekân olarak telefonu veya WhatsApp’i baz alırsak, burayı bir tiyatro sahnesi olarak kullanmak bizler için olduğu kadar, seyirci için de yeni bir deneyim oldu.
Kişisel olarak kalabalık ve kapalı mekânlarda bulunmayı hâlâ tercih etmiyorum, bir seyirci olarak tiyatro salonuna dönmemin de zaman alacağını düşünüyorum. Açık havada oynanan oyunları tercih ediyorum.
Tiyatronun temelli dijitale evrileceğini düşünmüyorum. Hayat normalleştikçe, tiyatro da geleneksel sahnelerine dönecektir.
CİHANGİR AKADEMİ/ Karantina2020 ve Dijitallab-Performans
ŞULE ATEŞ: Mekân’dan tümüyle ya da hemen vazgeçeceğimizi sanmıyorum fakat bu süreç, tiyatro mekânının sahne ve seyir yeri olarak bölünmüş dört duvardan ibaret olmadığı bilgisini yaygınlaştırıyor bence. Tiyatro mekânı bir ‘uzam’dır aslında, zaman – mekân’dır. Bu çoğu zaman unutuluyor. Dijital uygulamalar, zaman boyutunu çok daha yoğun bir şekilde hatırlatıyor bize. Farklı mekânları, zamansal bir boyutta birbirine bağlayan, yeni bir mekân algısı oluşuyor, oluşacak giderek. Şu anda tam olarak algılayamıyoruz. Yakında, sanal mekânlardaki etkinlikleri, avatarlarımız aracılığıyla somut olarak deneyimliyor olacağız. Görme ve işitmenin yanı sıra, dokunma duyumuz da devreye girecek çok yakında. O zaman o sanal mekân ve deneyimimiz, bizim için ‘gerçek’mi olacak? İki ayrı avatarımızla, aynı anda iki farklı etkinliğe katılabilecek miyiz? Kaydedilmiş etkinlikleri farklı zamanlarda, ziyaret edip deneyimleyebilecek miyiz? O zaman, ‘’şu zamanda, şu etkinlikteydim’’ mi diyeceğiz? Hibrid bir performansta, katılımcı/seyirci fiziksel bir mekânda ilerlerken, elindeki telefondan, sanal mekânlara bağlandığında, gösterinin mekânı olarak hangisini kabul edeceğiz? Anlaması ve anlatması biraz zor şu anda fakat dijital performans için, mekândan çok zaman konusunun önemli olacağını düşünüyorum.
FİTİKO/ Arkadaş Aramıyorum
MİNE ÇERÇİ: Somut mekânın yerinin doldurulamayacağını düşünüyorum. Online gösterimler yerini artık yavaş yavaş fiziksel gösterilere bırakıyor. Ancak arşivin, oyunların dijital ortamda saklanmasının ne kadar önemli olduğunu gördük. İzleyemediğim oyunları arşivden dijital ortamdan izlemek isterim. Seyirciler gidemedikleri mesafelerdeki ya da kaçırdıkları oyunları dijital platformdan da takip etmek isteyecekler. Bu sürecin böylesine yeni talepler / beklentiler yarattığını söyleyebiliriz. Ancak seyirci somut mekândaki deneyimden zorunda olmadıkça hiç vazgeçmeyecektir diye düşünüyorum.
GALATAPERFORM/ Terkedilmiş Kıyılar//Negatif Fotoğraflar
YEŞİM ÖZSOY: Mekân da evet bir diğer konu. Ortak paylaşılan alanımız dijital bir alan olunca iş tamamen değişiyor ki atölyelerde de hep tiyatro tanımı yaptığımda klasik anlamda konuştuğumuz bir konudur. Belirli bir mekânda belirli bir zamanda paylaştığımız aksiyonlar bütünü tiyatronun sadeleşmiş tanımıdır. Seyirci oyun alanı ilişkisi tabii her seferinde farklı tanımlanabilir ya da içerik. Dijital konusuna gelince ise bu kesin olarak belirlediğimiz öğeler sorgulanıyor ama performans sanatından ve yeni medyaların tiyatro alanında kullanılmasından beri çağdaş tiyatroda zaten mekânı hep sorguluyorduk. Bu süreçte sesin, bedenin, performansın varlık ve yokluk noktasında sürekli sorgulandığı ve yeniden yaratıldığı bir alandaydık. Dijital ise bu konuyu pekiştirdi.
Soru 4: Kendi ürettiğiniz işleri ve diğerleriyle farkını açıklamak için ekleyeceğiniz süreçsel ya da sonuca ilişkin cümleler var mı (örneğin, dijital dramaturji, online yönetmenlik ve prova sürecinde deneyimledikleriniz vb.)
MARELİBER/ Yüzleşme ve Anlatılamayan Öyküler
ZEHRA İPŞİROĞLU: Ben bu süreçte karşılıklı enerji alışverişinin pekâlâ dijital ortamda da yaşanabileceğini deneyimledim. Dahası fiziksel mesafe belki de daha yoğun bir dikkati koşulluyor. Oyuncu ile dramaturg ve yönetmenin aynı anda buluşabilmesini kastediyorum. Oyuncular zaman zaman zorlansalar da bunu başarabildiler.
DENİZ ŞENGENÇ: Biz bu süreçte online da olsa nasıl yakın bağlar kurabileceğimiz ve nasıl üretken olabileceğimizi öğrendik. Hikâyelerimizin içerikleri birbirimizle samimi ilişkiler kurmamızda bize çok yardımcı oldu. Online da olsa yoğun bir prova takvimine sahip olmamız ve kolektif bir şekilde birbirimize eleştiriler sunmamız bu süreçteki en büyük artılarımızdan biriydi.
THEATRE EAST N BULL/ Lockedown Locked In
BARIŞ CELİLOĞLU: Sizin de bildiğiniz gibi dijital alan sanal gerçeklik ve geliştirilmiş gerçeklik teknolojilerini kullanıyor ve bunun tiyatroda da örneklerini görüyoruz. Sanatçılar hem sinema filmlerinde hem belgesellerde hem de tiyatroda kullanmaya başladılar bu teknolojileri. Örneğin ben monologları üç boyutlu kamerayla (360 derece kamera) çekebilmeyi çok isterdim çünkü bu seyircinin taciz gören ya da öldürülen kadınların hikayelerinin tam ortasındaymış, içindeymiş gibi hissetmesini sağlardı ancak bu pahalı olurdu tabii. Bizim dijital projemiz çok düşük bir bütçeyle yapıldı ve pandemi koşullarında aktörlerin kendi kendini filme alması sayesinde gerçekleşebildi. Yani maalesef sanal gerçeklik teknolojisini kullanamadık ama yine de dijital bir iş yaratmayı başardık. Benim için en ilginç yanı dijital dramaturji süreciydi. Araştırmalar sonucunda İngiltere’deki kadın örgütlerinden bu kadın cinayetlerine dair yıllara dayanan tecrübeleri sonucunda bir cinayet zaman çizelgesi çıkardıklarını öğrendim. Mağdur kadınlar erkekler tarafından arttırılan bir şiddetle sekiz aşamada öldürülüyorlar kadın örgütlerinin deneyimlerine göre. Ben de dramaturjik yapıyı bu sekiz aşamayı yansıtacak şekilde planladım ve oluşturdum. Bu noktada tekstlerin bu sekiz aşamayı dramatik gerilimin safha safha artmasıyla yansıtması gerekiyordu ama dijital bir projede tekstlerin yanı sıra bunun görsellerle de müzikle de yansıtılabilmesi gerekiyordu. Yani dijital dramaturji sinemadaki gibi işliyor kaçınılmaz olarak. Bütün görselleri, video sanatı işlerini ve müziği de bu artan şiddete göre seçtim ve organize ettim. Bu yüzden benim en büyük uğraşım bu işleri seçim ve sonra da montaj aşamasında oldu aslında. Kurgucu arkadaşımla bayağı uzun bir süre çalışmamız gerekti kafamda yarattığım dünyayı ve bütünlüğü elde edebilmem için.
Online yönetmenlik ve provalara gelince, bu aşama benim için çok daha kolay ve keyifliydi. Bir önceki soruyu cevaplarken dediğim gibi o çevrimiçi mekânda çok rahatladım birkaç denemeden sonra. Oyuncular da projenin genel fikrini çok sevdikleri için tutku ve keyifle çalıştılar. Onlar da rahatladılar ilk buluşmadan sonra ve sanki aynı mekândaymışız gibi çalıştık karakterleri ve monologları geliştirirken. Sonuçta bir karakterin gerçeğini yansıtmak için aynı dramatik prensiplerle çalışıyoruz. Bunu çevrimiçi yapmak da aynı somut mekândaki karakter geliştirme çalışmalarına dayalı. Yani tıpkı somut mekânda yaptığımız gibi öncelikle oyuncularla oynayacakları karakterin kişisel ve duygusal yolculuğuna dair konuşuyor ve aynı noktalarda anlaştıktan sonra provalara başlıyorsunuz ve beraber geliştiriyorsunuz parçayı. Burada filme çekilecek bir monolog üzerinde çalışırken asıl üstünde durduğum noktalar teknik oldu daha çok. Yani kameranın veya cep telefonunun nereye konumlanacağı, kullanılacak açılar ve özellikle de ışık. Bu anlamda somut mekân çalışmasından çok daha zordu tabii çünkü oyuncuların büyük kısmı kendilerini bir telefonla çekmeye alışık değildi. Işık konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşandı bazılarında çünkü oda ışığı ya da doğal gün ışığı genelde yetmiyor tabii ve bu durumda çok grenli geliyordu videolar. Bu nedenle ben de ışık ve kamera açılarına dair çok şey öğrendim bir tiyatro yönetmeni olarak. Kurgucu arkadaşım aynı zamanda video sanatçısı da olduğu için o da çok yardımcı oldu. Oyuncular provalardan sonra kendilerini çekip videoları yolladılar ama bu çekimler bazı durumlarda en az beş kez yapılmak zorunda kaldı. Zor bir süreçti bu anlamda ama aynı zamanda keyifliydi. Zoom üzerinden mekânlara bakıp oyunculara aynı zamanda ışık ve kamera açısı üzerine tavsiyelerde bulunduğumuz bir prova süreci oldu. Bazı parçalar birden fazla mekânda geçiyordu ve birkaç kısa film de çekmiş oldum sonuçta. Çok zenginleştiren ve geliştiren bir süreçti benim için. Oyuncular da bunu ifade ettiler hep.
NÜX TİYATRO/ Korona ve Juliet
FUAT METE: Oyuncunun yüzünün, bedeninin odakta olmadığı ve çok görünmediği bir oyun yaptık. Karakterler inşası sürecinde, hangi karakter emoji kullanır, hangisi sticker kullanır, kimin yazışma dili daha demode, kim emoji yerine iki nokta üst üste ve parantez ile gülücük gönderir, kim İngilizce klavye kullanır gibi sorularla çalıştık. Bunları konuşurken aramızda şakalaştığımız terimlerden birisi “emoji dramaturjisi” olmuştu. “WhatsApp konservatuvarı” ya da “ileri WhatsApp oyunculuğu” gibi terimler de kendi şaka dünyamıza dâhildi.
Oyun WhatsApp’ta gerçekleşirken, yönetmen koltuğunu bir Zoom penceresine sığdırmış oldum. Kulis olarak da Zoom’u kullandık. Dolayısıyla oyun bir yandan telefonlarda akarken tüm ekip eş zamanlı uzun bir Zoom oturumundaydık.
CİHANGİR AKADEMİ/ Karantina2020 ve Dijitallab-Performans
ŞULE ATEŞ: Dijital olsun olmasın, 2016’dan bu yana, oyuncu ya da katılımcılarla birlikte, süreç içinde ortaklaşa geliştirdiğim performanslar üretiyorum. Çalışmaya sadece bir fikirle başlıyorum ve gerisi tamamen, oyucuların malzemesi ve önerileriyle süreç içinde gelişiyor. Devised Theatre diyebiliriz ya da belki Katılımcı Performans… Bu nedenle de bir araştırma süreci içeren çalışmalar yapmayı tercih ediyorum artık. ‘Sahneleme’den çok araştırma süreci ile ‘süreç’le ilgileniyorum.
FİTİKO/ Arkadaş Aramıyorum
MİNE ÇERÇİ: Aslında elimizden geldiğince teatrallikten kaçınan sadece anlatıya dayanan bir performans yaratmak istediğimiz için, online çalışmak bize avantaj sağladı, kalitesi kötü bile olsa kamera en ufak teatralliği kaldırmayan bir mecra. Her ne kadar ekran önünde odaklanmak daha zor ve çok daha yorucu olsa da online çalışmanın bizi ne olursa olsun ekran önünde çalışmanın / oynamanın her daim canlı kalma, metni canlı ve etkili hale getirme gibi gerçeklerle yüzleştirdiğini ve daha önce de belirttiğim gibi fiziksele hazırlık olarak bir tür sıçrama tahtası işlevi gördüğünü söyleyebilirim. Chat penceresinde yapılan interaktif denemelerle bir tür dijital dramaturjiden bahsedilebilirdik ama daha önce dediğim gibi amaçladığımızın bu olmadığına karar verdik.
GALATAPERFORM/ Terkedilmiş Kıyılar//Negatif Fotoğraflar
YEŞİM ÖZSOY: Yeni dramaturjilere ihtiyaç var bu önemli ve böyle bir tanımı yapmamız gerekir diye düşünüyorum. Ben bir oyunu dijitalde yayımlamak ile oyunun dijital için üretilmesi arasında bir fark olduğunu ve terimlerin de buna göre düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Soru 5: Tiyatronun/ gösteri sanatlarının “dijitalleşmesi” açısından düşündüğümüzde, teknolojik alt yapının kullanılmasında ülkemizde finansal zorluklarla karşılaşıldığını görmekteyiz. Sizin üretimlerinizde ekonomik boyutun işlerinize nasıl bir etkisi oldu? Hedeflediğiniz ve gerçekleştirdiğiniz projeler için böyle bir ekonomik kısıttan söz etmemiz mümkün mü? Aşmak için neler yaptınız?
MARELİBER/ Yüzleşme ve Anlatılamayan Öyküler
ZEHRA İPŞİROĞLU: Yapımcımız Deniz Şengenç bu konuda gerçekten çok uğraştı, bizi destekleyecek sponsorları bulmak kolay olmadı tahmin edeceğiniz gibi. Her iki proje de kendini şimdilik kurtarıyor gibi ama bizler tabii ki daha fazlasını bekliyoruz. Sonuçta hepimiz inanılmaz bir emek, çaba ve zaman harcadık bu projelere. Bu açıdan geniş kitlelere ulaşmayı, duyulur olmayı istiyoruz. Ben her iki projenin de uzun bir geleceği olduğunu düşünüyorum.
DENİZ ŞENGENÇ: Herkes gibi bizim de zorlandığımız noktalar oldu elbette. Oyuncularımıza, yönetmenlerimize ve seyircimize karşı duyduğumuz sorumlulukla elimizden geleni her zaman yapmaya çalıştık. Her projede olduğu gibi birtakım destekçilerimiz oldu. Bu şekilde projelerimizi seyirciyle kavuşturduk.
THEATRE EAST N BULL/ Lockedown Locked In
BARIŞ CELİLOĞLU: Evet, VR (Virtual reality/sanal gerçeklik) ve AR (Augmented reality/arttırılmış gerçeklik) teknolojilerini kullanmak şu an epey pahalı maalesef. Ben bu teknolojileri kullanamadım projemde önceden de dediğim gibi ama yine de çok kısıtlı imkânlarla da olsa dijital bir tiyatro projesi yaratmayı başardım. Ben 2020’nin başındaki ilk karantina esnasında herkesin evinde hapis olduğu ve dijital ortamda çalışmak için proje aradığı bir dönemde bir sosyal sorumluluk projesi başlattığım için bu çok ilgi topladı. Tabii uzun süredir Londra’da tiyatro yaptığım için çok ciddi bir ilişkiler ağım var oradaki ve diğer ülkelerdeki tiyatro çevreleri içinde. Ayrıca sanatçılar tema kadın cinayetleri olduğu için gönüllü çalıştı ve herkes kendini telefonlarıyla çektiği için de bayağı düşük bir bütçeyle çıktı Lockedown Locked In/Karantinada Mahsur adlı projemiz. O dönemde fon bulmak da çok zorlaştı maalesef çünkü İngiltere’nin Kültür Bakanlığı doğal olarak önceliği bir yıl boyunca işsiz kalan sanatçılara yardım etmeye ayırdı.
2021’de tiyatro kumpanyalarına yine fonlar açıldı. Ben de bu dijital projeyi sahnede multi- platform performansı haline getirerek sahnelemek istiyorum 2022’de ve bu performansı seyirciyi daha çok içine alan ve onları “deneyimleyen” aktif konumuna daha da çok getirmek için projeksiyon haritalama tekniğiyle üç boyutlu set ve üç boyutlu ses tasarımı kullanarak sahneleyebilmek için İngiltere’nin kültürel fon kurumu olan Arts Council’dan fon almaya çalışacağım. Yani bu maddi sorunu böyle aşmaya çalışacağım önümüzdeki sene. Sponsor da bulmak gerekiyor tabii ve ben bu projeyi geçen sene yaparken sponsor bulma şansım da oldu. Türkiye’den Maydenim Tekstil şirketi renk düzenlemesi ve Kadraj Yapım ses düzenlemesi için, Londra’dan da Media Centre bütün montaj süreci için sponsor oldular. Hepsine müteşekkirim. Projemiz Berlin Indie, Ulusararası Barcelona ve Atina Film Festivalleri’nden ve California IndieFest’den ödüller aldığı için, Los Angeles Independent Women Film Awards tarafından da festival programına seçildiği için önümüzdeki yıl fon bulmak daha kolay olacaktır diye umuyorum. Ayrıca dijital alandaki yaratımlar ve projeler için Avrupa Birliği’nde daha çok fon olduğunu da duydum. Yani AB kurumları İngiltere gibi ülkelerdeki fonlardan çok daha fazla fon ayırıyor dijital işe diye duydum. O yüzden ülkemizdeki sanatçılara tavsiyem, diğer Avrupa ülkeleriyle ortak dijital projeler oluşturarak AB fonlarına başvurmaları. Eminim bazı kumpanyalar hâlihazırda bu tür girişimleri başlatmıştır bile.
NÜX TİYATRO/ Korona ve Juliet
FUAT METE: Bizim yaptığımız proje özelinde hiçbir teknolojik altyapıya ihtiyaç duymadık. Var olan bir yapıyı kullandık. Dolayısıyla bu şu aşamada majör bir bütçe kalemi olmadı. Daha sonraki projelerimizde, hangi mecralarda nasıl içerikler tasarlayacağımız henüz devam eden bir süreç ancak maliyetli altyapılar gerektirmeyecek, hem seyirci hem de tiyatro açısından erişilebilir olması gayesiyle hareket etmeyi önemsiyorum.
CİHANGİR AKADEMİ/ Karantina2020 ve Dijitallab-Performans
ŞULE ATEŞ: Ben 2010 yılında, dijital üretimlere yönelik projeler tasarlamaya başlamıştım fakat ekonomik kısıtlamalar nedeniyle hiç adım atamadım. Şimdi bu iki projeyi yapabilmemin tek nedeni Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’ndan küçük de olsa destek alabilmiş olmam.
Teknoloji çok pahalı. Bu alandaki insan kaynağı da pahalı ve kendi başınıza hiçbir şekilde kullanamayacağınız bir teknoloji bu. Yani afişi artık İnstagram’da bile kendi kendine yapabiliyorsun ama bir XR tasarımı yapman mümkün değil. Sensörlü giysiler, 360 derece kameralar, VR gözlükler… Sanal bir gerçeklik kurgulamanın faturası çok ağır.
Her zamanki gibi, yaratıcılığımızı kullanarak, mümkün olana, eldeki malzemeyle yapılabilir olana odaklanıyoruz. Seyirci/kullanıcının elindeki telefonu ya da tableti bir tür gösterim mekânı haline getiriyoruz mesela. Fakat aslında teknolojinin imkânlarını son derece sınırlı kullanmış oluyoruz ve her zaman çok da anlamlı işler çıkmayabiliyor ortaya. Ya da tekrara düşüyoruz. Yapılabilir olanın, hayal edebildiğimizin yüzde birini yapabiliyoruz. Güçlü kurumlarla iş birlikleri geliştirmek gerekiyor fakat bu kurumlar, dijital performans gibi bir vizyona ne zaman sahip olacak ya da ihtiyaç duyacak bilemiyorum.
FİTİKO/ Arkadaş Aramıyorum
MİNE ÇERÇİ: Zoom’un profesyonel hesabı hâlihazırda bizde vardı. Dolayısıyla online gösterimlerde interneti iyi bir yer bulmak haricinde ekonomik kısıtımız olmadı. Tek kişilik ve mümkünse teatral olmayan sadece anlatıya dayalı dolayısıyla bar/pub gibi yerlere girebilecek bütçe, zaman ve mekân sorunu yaratmayacak bir gösteri tasarladığımız için, fizikselde sıfır maliyetle bir iş çıkarmanın rahatlığını yaşıyoruz.
GALATAPERFORM/ Terk Edilmiş Kıyılar//Negatif Fotoğraflar
YEŞİM ÖZSOY: Alan çok büyük. Zoom üzerinden ya da Whatsapp üzerinden geliştirilen ve finans konusu çok aza indirgenmiş oyunlar da gördüm. Binlerce metre kabloya ya da çok yüksek bilgisayar programlarına, kameralara ihtiyaç duyan oyunlar da mevcut. Biz dediğim gibi bu iş için uluslararası fonlar üzerinden ilerlemeyi tercih ediyoruz. Ama bir yandan da çok büyük hamasi dekorlarla yapılan oyunlar var, onların yerine video ve dijital üzerinden ilerleyen işler olması dengeleyebilir durumu diye düşünüyorum. Yine de bütçe konusu her işte önemli ve özellikle Türkiye’de tiyatro yapan bir kurum ya da kişi için temel problemdir.
Bu yazı TEB Oyun Dergisi’nin 42. sayısındaki “Pandemi ve Dijitalleşen Tiyatro” dosyasında yer almıştır. Sayının tamamına ulaşmak için tıklayınız.