Zehra İpşiroğlu’nun Kadın Oyunları adlı kitabı bir süre önce Kırmızı Kedi yayınlarından çıktı. Kitapta yer alan üç oyun; “Babalar, Amcalar ve Diğerleri”, “Erkeklik Hapishanesi” ve “Yüzleşme” İpşiroğlu’nun kadın sorununa eğilen, kadına şiddeti sorgulayan çalışmaları.
Bu oyunların ortak yanları her üçünün de ataerkil ve cinsiyetçi bir toplumun bizlere dayattığı mekanizmaları sorguluyor olmaları. İpşiroğlu da zaten “Yüzleşme’de eril sistemin nasıl kadınlar tarafından da içselleştirildiğine tanık oluyoruz” diyor. Ama kadınlar birbirlerinden güç alarak içlerine düştükleri çıkmazdan kurtuluyorlar. “Erkeklik Hapishanesi” ise ataerkilliğin dayattığı erkeklik anlayışından farklı bir anlayış olabilir mi sorusunun peşine düşüyor zannımca. Bu oyun için pek çok erkekle röportaj yapmış İpşiroğlu ve sonuçta farklı toplumsal katmanlardan gelen iki erkeğin öyküsüne odaklanmış. Oyunlarında hem gerçek yaşamöyküleri üzerine odaklanıyor hem de kurmacaya yer veriyor.
GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEKTEN KORKMAK
Zehra İpşiroğlu’nun son oyunu “Babalar, Amcalar ve Diğerleri” yine toplumumuzu derinden yaralayan bir başka konuya, çocuk tacizi ve istismarı konusuna giriyor. Bu hususta kayda değer bir saptaması var. Bizim gerçeklerle yüzleşmekten korkan bir toplum olduğumuzu vurguluyor, “İşin aslı bu bence” diyor ve devam ediyor: “Örneğin Babalar, Amcalar ve Diğerleri gibi bir oyunu kutsal aile ideolojisinin bize dayatıldığı bir dönemde yazmış olmam işleri zorlaştırıyor. Belki de bu nedenle ödenekli tiyatrolar bu tür konulara uzak durmayı tercih ediyorlar. Özelde kalmamam, toplumsal ve politik mekanizmaları sorgulamam birçok insanı tedirgin ediyor.”
Yaşanan, yüzleşilen tüm olumsuzluklara karşın, oyunların ortak bir yanı var: Sonları biraz açık uçlu bile olsa karamsar bitmiyor. Bunun temel nedeni kanımca sorunları değişebilirlikleri içinde işliyor olması. Örneğin, “Yüzleşme”de kadınların yaptığı yanlışları da gösteriyor ama sonuçta bu kadınlarda bir uyanış gözlemliyoruz ki bu çok önemli… “Erkeklik Hapishanesi”nde yeni bir erkeklik arayışının izini süren toplumun farklı kesitlerinden iki erkek de olumlu rol modeller çiziyorlar. Her üç oyunda da farkındalık, sorgulama, eleştirme, kısaca yüzleşme bazı şeyleri değiştirebilmemiz için bir anahtar veriyor bize…
FARKLI TÜRLER ARASINDA DOLAŞMAK
Ankara Aralık Sahne’de sahnelenen ve İstanbul Tiyatro Festivali’nde oynayan “Yüzleşme” ve daha önce yine kadın sorunu üstüne yazdığı, halen Berna Laçin tarafından oynanmakta olan “Hayal Satıcısı” Duygu Asena Roman Ödülü’nü almış olan Haneye Tecavüz adlı belgesel romanından yola çıkmış çalışmalar. İpşiroğlu’nun son çalışması ise kadın oyunlarını malzeme olarak kullandığı bir mini roman: Hatırlayamadıklarım. Bu romanı şu sözlerle değerlendiriyor Zehra İpşiroğlu: “Aslında tiyatro bir tür partisyon gibi, gerçekleşmesi yönetmen ve oyunculara bağlı. Romanda ise sadece yazan değil sahneleyen de benim. Bu açıdan yazma sürecinin çok tadını çıkardım. Hatırlayamadıklarımız romanımın da asal konusu yüzleşme. Tabii ki sorunlara yine toplumsal cinsiyet penceresinden bakıyorum.”
DUYGU SAĞIROĞLU’NA SAYGIYLA…
Cep Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Şehir Tiyatroları, Küçük Sahne, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu, Tiyatro Stüdyosu, Tiyatrokare ve… Evet, değerli dekoratör, sahne tasarımcısı Duygu Sağıroğlu’nun o kadar güzel oyunlara değmiş ki aklı, gözleri, elleri… O oyunları daha da güzelleştirmiş. 2017 yılında 21. İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülü’nü alırken yapılan çekimlerde Metin Deniz, “Türkiye’nin en büyük ustasıdır” diyordu onun için. “Sahne tasarımcılığına 3. boyutu getirmiştir.” Genco Erkal, “Sahne tasarımcılığının çıtasını öyle yüksek bir yere koydu ki” derken alana yepyeni bir boyut kattığından söz ediyordu… Haldun Dormen, Cep Tiyatrosu ile başlayan ve süren dostluklarına değiniyordu. Sinema dünyası, senaryo yazarlığı, hocalık… Ödüller ve ödüller… Bir Duygu Sağıroğlu geçti sanat dünyamızdan ardında silinmeyecek izler bırakarak…