Giysiler dünya görüşümüzün göstergeleridir. İnsanlar kimliklerini beden dilleri ve kıyafetleri ile yapılandırıyorlar. Bıyık, sakal, saç biçimi, başörtüsü, etek, pantolon, şort, mayo hepsi dünya görüşümüzü gündeme getiren birer göstergedir. Şimdi genç çiftlerin göründüğü iki resmi gözümüzün önüne getirelim: İlk resimde siyah çarşaflı, güneş gözlüklü bir kadın, yanında da kot pantolonlu, spor ayakkabılı, resimli gömlekli bir genç adam görüyoruz. İkinci resimde deniz kenarındayız: Poposu bütünüyle açık olan tanga giymiş bir kadın, yanındaki genç adam ise diz üstüne kadar inen modern bir şort mayo giymiş. Birbirinden çok farklı olan bu iki resim günümüzde sık sık karşılaştığımız, bu nedenle de neredeyse kanıksadığımız sahneleri gösteriyor. Çiftlere tek tek dikkatle baktığımızda aralarında belirgin bir farklılık görüyoruz.
Erkek göze çarpmayan giysiler içinde, kadın ise bedenini ya iyice kapamış ya da açmış. Kadının giysileri dikkat çekerken, erkeğinkiler çekmiyor. Yine iki resmi birbiriyle karşılaştırdığımızda çiftlerin aralarındaki belirgin farklılığa karşın ortak noktayı görüyoruz: Kadının bedeni çıplak ya da kapalı olarak sergilenen ve bize mesaj veren bir göstergeye dönüşürken, erkekte böyle bir şey söz konusu değil. Bunun açıklaması şu olabilir: Kadınlar çıplaklıklarını sergileseler de kapansalar da cinsel obje olarak bedenleriyle sınırlandırılıyorlar (cinsiyetcilik), erkeklerde böyle bir şey söz konusu değil. Bu da bizim yorumumuza göre ataerkil eşitsizliğin modern dünyada da muhafazakâr dünyada da etkisini sürdürdüğünü gösteriyor.
Acaba bizim görüşümüze katılanlar var mıydı varsa görüşlerini nasıl gerekçelendireceklerdi? Bu düşünceyle bir deney yapmaya karar verdik. Aydın bir çevreden gelen ve farklı coğrafyalarda yaşayan medyacı, gazeteci, yazar, tiyatrocu, sinemacı, öğretmen, öğretim üyesi, sanatçı vb. farklı mesleklerden arkadaşlarımıza, birbirinden bu kadar farklı olan iki resim arasında ortak bir şey olup olmadığını varsa bunun açıklamasının ne olabileceğini sorduk. Yetmiş kişiden gelen yanıtların içinde, ki bunların sekizi erkekti, sadece küçük bir kesim olan on beş kişi (üçü erkek) bizim görüşümüze katılarak ortak nokta olarak ataerkil ve cinsiyetçi bakışı gündeme getiriyordu. Ama büyük çoğunluk ortak noktayı hiç görmemiş belki de görmek istememişti.
Bunu gelen sonuçlara göre somut olarak örneklendirelim:
- Ortak olan özgürlük anlayışı, her iki çift de özgürlüklerini yaşıyorlar: Bedeni açma ya da kapama özgürlüğünü çiftlerin kendi seçimleri olarak kabul etmeliyiz; birbirimizin özgürlük kavramını yadırgamamalıyız, herkes istediği gibi yaşar ve giyinir, kimsenin buna karışmaya hakkı yoktur; insanların birbirlerini olduğu gibi kabul etmeleri gerekiyor, kadınlar giyimlerinde uç noktada bile olsalar onları yargılamaya hakkımız yoktur.
- Kadınların giyimleri onların ne kadar cesur olduğunu gösteriyor, sıra dışı olmak, farklı olmak cesaretini gösteriyorlar.
- Mevsim büyük olasılıkla yaz olduğundan çiftler de yaz mevsimine uygun bir biçimde giyinmişler.
- Çiftler kültürel kimliklerine göre bu kimliğe uyan bir modayı izliyorlar.
- Çiftlerin heteroseksüel olmaları ortak noktalarını oluşturuyor.
- Ortak nokta yok. Farklı hayat biçimlerinin seçildiğini ve yaşandığını görüyoruz, çiftler farklı ülkelerde yaşıyorlar.
- Aşırı kapalılık ya da açıklık dikkat çekiyor.
- Her iki resimde de çifti oluşturan bireylerin birbirleriyle uyum içinde olduklarını görüyoruz.
Dikkatimizi çeken yukarda birkaçını örneklediğimiz bu yanıtların çiftler arasındaki dikkat çekici karşıtlığı (uzun şort mayo/tanga ve spor modern giyim/çarşaf) ve iki kadın arasındaki karşıtlığı (çıplak/kapalı) gözden kaçırmış olmalarıydı, oysa farklılıkların ardındaki ortak nokta bizi bu deneye yönlendirmişti.
Yine resimlere dönelim ve çiftler arasındaki karşıtlık üstünde düşünelim. Çıplak kadınla şort mayolu erkek arasındaki karşıtlığı açıklamamız, çarşaflı kadınla yanındaki erkeğin gösterildiği resme oranla daha zor. Çünkü kadının kapanması, erkeğin ise göze çarpmayan giysiler içinde olması kadını kısıtlayan kökten dinci bir anlayışa gönderme yapıyor. Öyleyse öteki resmi kadının kışkırtıcı bir çıplaklıkta olmasını erkeğin ise olmamasını nasıl açıklayacağız?
Yukarda alıntıladığımız yanıtlar (Bak 1) “Her iki çift de özgürlüklerini yaşıyor, herkes istediği gibi yaşar ve giyinir, kimsenin buna karışmaya hakkı yoktur, insanların birbirlerini olduğu gibi kabul etmeleri gerekiyor, kadınlar nasıl giyinirlerse giyinsinler onları yargılamaya hakkımız yoktur” gibi liberal görüşler kuşkusuz buna yanıt vermiyor. Bu farklılık modern dünyada da etkisini sürdüren ataerkil ideolojinin etkisinden başka nasıl açıklanabilir? Kadın, herkes böyle yapar düşüncesiyle ya da beğenilmek kaygısıyla (konformizm) eril bir moda anlayışına uyum sağlayarak bedenini sergiliyor. Nitekim kadının geleneksel dünyada da modern dünyada da kendini sadece bedeniyle var ettiğini katılımcılardan küçük bir kesim açıkça dile getirmişti.
“Her iki resimde de kadın, uçlarda ideolojik bir obje halinde” diyordu erkek bir katılımcı çok kısa ve öz olarak. “Dinin ya da cinsiyetçiliğin objesi. Moda insana giydirilmiş ideolojidir demek yanlış olmaz sanırım”. “Kadının açılmasında da kapanmasında da erkek egemen toplumun cinsel dürtüleri belirleyici” diyordu başka bir erkek katılımcı. Bir kadın katılımcı da bu resimlerin kadının sadece cinsel obje olarak algılandığını, kişiliğinin, görevinin sadece bu boyuta indirgendiğini söyleyerek “Kadın erkek eşitliğinin, demokratik değerlerin kaybolmasını gösteren iki çarpık dünyanın resimleri bunlar” diyordu. “Ben ne kızımı ne de oğlumu bu resimde görmek isterim. Onları yetiştirirken onlara her iki taraftaki kadın-erkek eşitsizliğine de eleştirel yaklaşmalarını öğretmeye çalışıyorum”.
Resimleri ayrıntılı olarak özenle değerlendiren başka bir kadın katılımcı bu konudaki duyarlılığını gizlemeden “Kadın eril toplumunun baskısını içselleştiriyor” diyordu. “Böylelikle, örtünerek ya da açılarak erkek egemen toplum tarafından kabul edilmeyi, erkekleri mutlu etmeyi amaçlıyor. Bu aslında eril toplumun kadın bedenine uyguladığı bir şiddet, bir tür psikolojik şiddet de diyebiliriz buna. Kadınlar da içselleştirmiş oldukları bu teslimiyetçi yaklaşım nedeniyle bir şiddete ortak oluyorlar. Giysiler ortak oldukları bir suçun göstergesi, giysiler ataerkilliğin sürmesini sağlayan suç aleti bu anlamda.” Bu görüşlere göre kadınların erkeklerden korunmak ya da erkekler tarafından beğenilmek uğruna istismar edilmesi, kısaca erkek egemen baskının etkileri, kadının kendi olamaması ve kendini bulamaması, erkeğin giyimi üstüne herhangi bir baskının olmaması buna karşılık kadının toplumsal baskı ve dinsel yaptırımlarla karşılaşması, belirgin bir dayatma olmasa bile erkek egemen kültürün kadın bedenini kullanması, kadının kapanma ya da açılmayla yönlendirilmesinin erkeğin cinsellik dürtüsüne bağlı olması, erkeğin kadını kendi malı olarak istediği gibi sunması gibi görüşler ataerkilliğin farklı yüzlerini gösteriyordu.
Bu deneyde belirleyici olan, farklılığın içinde ortak noktayı görebilmek ve bunu açıklamaktı. Ancak bunu çok küçük bir kesim (yaklaşık yüzde yirmi) görebilmişti. Bunun da nedenleri başlı başına bir araştırma konusu olabilir. Bu küçük deneyin okuyucularımıza esin kaynağı olmasını ve başka kesimlerde de sürdürülmesi ve üzerinde konuşulup tartışılmasını dilerdik. Çünkü bu konuda farkındalığın ve diyaloğun çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle mail adresimizi paylaşıyoruz.