Çocukların Çocuklarını Yaşayabilmeleri İçin

Çocukların Çocuklarını Yaşayabilmeleri İçin

Bu yazı Zehra İpşiroğlu tarafından yazılmış ve Femtrak‘ta yayımlanmıştır. Bu yazıyı kaynağında okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Köln’de Göçmen Kadınlar Birliği tarafından yapılan bir etkinliğe konuşmacı olarak davet edilmiştim. Çocuk tacizi konusunu gündeme getirdiğim yeni çıkan romanım Hatırlayamadıklarımız’dan söz ettiğimde salonda birden bir canlanma oldu. Etkinlik sonrası  dinleyicilerden biri Meliha Yıldız’ı tanıyıp tanımadığımı sordu bana. Acaba romanımı onun yaşamından esinlenerek mi yazmıştım?

Kurmaca ile gerçeğin kesişmesi

Meliha Yıldız Kutsal Tecrit adlı otobiyografik kitabıyla Türkiye’de ilk kez çocuğa aile içi cinsel taciz konusunu açık açık gündeme getiren bir kitap yazmıştı. Onun yaşam öyküsüyle benim romanım arasında gerçekten de şaşırtıcı bir benzerlik söz konusuydu. Çünkü Meliha’nın ailesine karşı açtığı savaş  Hatırlayamadıklarımız’da anlattıklarımla bire bir örtüşüyordu. Meliha’nın savaşı, engellendiği ya da tıkandığı noktalar, taciz ve şiddeti yaşam boyu yaşayan annesinin olup bitene göz yumması, çocuk istismarını yaşamış diğer kadınlarla çalışması, ezilenler, sömürülenlerle dayanışması ve sanat ve tiyatroda direnme gizil gücünü keşfedebilmesi romanımdaki çeşitli karakterlerin yaşadıklarının bütününü oluşturuyordu. Meliha yıllarca üzerine çalıştığım bir konuyu bütün yaşamında toplayan bir simge gibiydi.  Böylece kurmaca ve gerçeğin kesiştiği bir noktada Meliha ile tanıştım. Küçük Meliha sekiz yaşından itibaren yıllarca babası tarafından cinsel tacize uğramıştı. Şimdi ise çocukların tacize uğramadığı bir dünyanın özlemi ile adaletin izini sürüyordu.

Kutsal Tecrit

Kutsal Tecrit’i okurken başlığının da ne kadar anlamlı olduğunu düşünmeden edemedim. Çünkü ailenin kutsallığı ve dokunulmazlığı adına çocuklar ve kadınlar aile içinde tecavüze uğruyorlar, şiddet görüyorlar ve dış dünyadan tecrit ediliyorlardı. Şiddet fiziksel şiddetten psikolojik şiddete kadar tüm boyutlarıyla yaşanıyordu. Meliha onu terk edilmişliğe ve yalnızlığa iten tecrit duvarlarını kırdığı anda özgürlük yolunda ilk adımı attı. Bu duvarları kırmak için daha  çocuk yaşta çok çabalamış ama  kimse, annesi bile onu koruyamamıştı.

Ama Meliha en dibe vurduğu anda su üstüne çıkmayı başardı. Evini terk etti ve bilinmeze doğru uzun, çok uzun bir yolculuğa çıktı. Onu bu süreçte en çok etkileyen küçük yaşta, amcasının cinsel istismarına uğradıktan sonra zorla evlendirilen, şiddet gören, çeşitli erkekler tarafından sürekli istismar edildikten sonra  hayat kadınlığına zorlanan Ayşe Tükrükçü’nün yaşamı olmuştu. Bu yaşamdan kurtulmayı başaran Ayşe,  Hayata Sarıl adı altında sokakta kalanlara yardım eden bir lokanta açtı. Bir gün bir kase çorba için bu lokantaya giren birinin onu taciz edenlerden biri olduğunu  gördüğünde  hiç duraksamadan ona yardım elini uzattı.  Ayşe’nin karanlığın içindeki yapıcı duruşu bir ışıktı. Evet bu ışığı yakalamayı Meliha da başaracaktı, başarabilirdi.

Meliha sonra, çok sonra konuşmaya başladı. Önceleri yaşadıklarını anlatacak sözcükler bulmakta zorlanıyordu. Ama tiyatro ve sanat dünyası ona yepyeni kapılar açtı. Okudukça, düşündükçe, sorguladıkça kendisini ifade edebilecek sözcükleri de bulmaya başladı. Psikolojik terapi görüyordu, kendisiyle yüzleşmek sürecinde  cinsel istismara uğrayan küçük Meliha’yı ne kadar aşağıladığını ve küçümsediğini fark etti. Oysa kötü olan, çirkin olan, lanetli olan bu çocuk değil ona tecavüz edenler ve onun çığlıklarına karşı sessiz kalanlardı. Meliha bu çocuğa sevecen yaklaşabildiği, onu kucaklayabildiği anda Kutsal Tecrit’i yazmaya başladı. Kitabı yazmadan önce  baktığı bir çocukluk fotoğrafında sekiz yaşlarında çok üzgün yüzlü bir küçücük kız görüyordu. Kitabı bitirdikten sonra ise  fotoğrafta  tuttuğunu koparan, zeki bir çocuk görüyordu. O zaman bütün dünya karşısında olsa bile kendisine, kendi gizilgücüne inanmak zorunda olduğunun bilincine vardı. Artık kimse onu susturamazdı, çünkü kendi sesinden başka kimseyi duymuyordu.

Meliha’yı  önce Psikolog Gökhan Çınar’ın hazırladığı Katarsis programında izledim. 

https://www.youtube.com/watch?v=Fd8FiPXixZU

Anlattıkları o kadar korkunçtu ki dayanmak zordu.

Adaletin izinde

Yine de psikoloğun gözlerinin içine bakarak konuşan dimdik bir kadın vardı karşımızda, adaleti arayan bir kadın… Sorun sadece cinsel istismar ve şiddet  değil, aynı zamanda buna göz yuman bir anne, bir aile, bir mahalle, bir toplumdu. Evet Meliha konuşuyordu, bağırıyordu, haykırıyordu ama acaba onu kim duyuyordu? Aile içi şiddetin ailenin dokunulmazlığı ve kutsallığı adına yaşamımızın doğal bir parçasına dönüştüğü, çocukların hiçe sayıldığı bir ortamda  kim Meliha’nın, Meliha’ların sesine kulak verecekti?

Aile içi cinsel istismar konusunu açık açık gündeme getiren bu cesur kadınla internet ortamında tanıştık. Meliha’yı en üzen konu insanların onun sesini duymak istememeleriydi. Oysa aile içi cinsel taciz, toplumumuzda çok yaygın. Kim bilir belki de bir çok kimse buna göz yumduğundan kendini suçlu duyduğu için, belki de tacizi kendisi yaşadığı için ya da kendisi fail olduğu için bu konulardan özellikle kaçınıyor. Yaşamın hep aydınlık tarafında kalan şanslı bir çoğunluğun ise bu tür sorunlar umurunda bile değil. Beni en çok şaşırtan ve  etkileyen de  bu duyarsızlık. Duyarsızlığın kaynağını da korkular oluşturuyor, açık vermek korkusu, başkaları ne der korkusu, rezil oldum korkusu ya benim de başıma gelirse korkusu…   

Ancak sorunun tek tek kişilerde değil bütün bir sistemden kaynaklandığının bilincine varabilirsek bu korkuları yenebiliriz, böylelikle de belki de bazı şeyleri değiştirmek umudunu da yakalayabiliriz.

Ben Meliha’yı çok sevdim, çünkü düştüğü anda nasıl kalkabilirim diye düşünen, olumsuz bir şey olduğu anda kendini kendi tanımıyla “hacı yatmaz” gibi hisseden bu kadın direnme gücünü  ve umudu (Resilienz) simgeliyor. Çocukların kendi yaşadıklarını yaşamaması için girdiği mücadeleye olabildiğince çok kadının katılmasını dilerdim.

Zehra İpşiroğlu

İlgili yazılar