Bir şair başka bir şairin kitabından doğrudan intihal yaptığı şiirleri bir yarışmaya gönderiyor, orada ödül alıyor, son dakikada şiir dosyasının intihal olduğu anlaşılınca ödül geri çekiliyor. Rezil mi oluyor? Yoo bu sefer şansını başka yarışmalarda deniyor. Olup biten ifşa edildiği halde edebiyat festivallerine katılıyor, tanınmış yazar çizerlerle beraber fotoğraflar çektiriyor. Beni şaşırtan Murat Yurdakul’un Fırat Baytak’ın Turgut Uyar Şiir yarışmasında ödül alan şiirleriyle başvurması. Bu olay Turgut Uyar şiir yarışmasını düzenleyen Femtrak yazarları jüri üyeleri tarafından ortaya çıkarılınca ortalık iyice karışacak sandım. Yoo Murat Yurdakul intihali kabul etti, yarışmadan geri çekildi, sonra da başka yarışmalara katıldı, böylece intihali yapan başta olmak üzere herkes olayı çok doğal karşıladı.
Bu arada tam tersi bir olay oluyor. Bir yazar başka dünyaca tanınmış bir yazarı intihalle suçluyor, onun hakkında dava açıyor ve kazanıyor. Bir çok kimse bu nedir, bu işin aslı olabilir mi, kim bu kararı verdi, bilir kişiler kim diye sormak çabasına bile katlanmıyor, intihalle suçlanan yazara ver yansın ediyor. Aslında bu iki olay birbirinin karşıtı gibi görünse de aynı zihniyetin ürünü. Benim camiamdan geliyorsan, yani bizden biriysen sana kol kanat gererim, ama bizden değilsen sana gününü gösteririm zihniyeti. Olayın kendisi hiç önemli değil ama failleri çok önemli. Getirdiğim ikinci örnek son günlerde ortalığı iyice karıştıran Mine Kırıkkanat Elif Şafak olayını içeriyor. M. Kırıkkanat E.Şafak’ı intihalle suçluyor ve davayı kazanıyor. Bir çok kimse de anında Elif Şafak’a karşı tavır alıyor, metinler arası etkileşim, yazarlar arası esinlenme, aynı mekânlardaki gelişmelerin getirdiği benzerlikler gündeme bile gelmiyor. Anlatım, üslup ve kurgu farklılığının üzerinde ise hiç durulmuyor.
Her iki olayın gelişmesinde de kuşkusuz grup psikolojisi ve kimlik politikası çok önemli. Ya bizdensin ya da değilsin zihniyeti belirleyici oluyor.
Bu arada Metin Celal Tehlikenin Farkında mısınız? yazısında mahkeme raporlarını ortaya çıkıyor. İşte bunu okuyunca görünce şaşırıp kalıyorsunuz. Bu mu intihal? Mahkemede madde madde yapılan değerlendirmelerde varılan sonuçları şöyle toparlayan Metin Celal’in yazısı çok şey söylüyor:
- Her iki eserde de “mimar” sözcüğü kullanılmış.
- Her iki eserde de azınlıkları koruma güdüsü, dinler ve inançlar, mistik hareketler, yer yer işlenmiştir.
- Her iki eserde de Kürtlerin işlendiği ve Türkler ile Kürtlerin yerine göre aşağılandığı,
- Azınlıkların yüceltildiği eserlerin bütününde görülüyor.
- Apartmanın mimari tarzında ve kuş motifleri ile süslenmiş olması.
- Çevre düzenlemeleri ve yapılaşmalarda geçmişe yapılan saygısızlık, özlem ve yapılanların çirkin görüntülerini dillendirmiş olmaları,
- Her iki romanda kapıcı dairesindeki karakter sayıları benzer; anne, baba ve oğul var.
- İkinci derecede karakterlerden kapıcı Sabbek Hanım’ın oğlunun özürlü/engelli ve büyük bir gövdeye sahip olması ile Hacı Hacı’nın 7,5 yaşındaki torunun kocaman kafası olması; ile aralarında aşağılayıcı/çirkin bir tanım benzerliği var.
- Her iki eserde de travestiler ve eş cinseller karakter olarak kitaplarda işlenmiştir.
- Her iki romanda da Beyoğlu’nun ünlü caddeleri ve sokak adları kullanılmıştır.
- Karakterlerde ikiz benzerliği var.
- Her iki eserde de kedi türü betimlemesi var.
- Aile bireyleri ve iş bölümü açısından benzerlik var.
- Çöp ve koku, sokak kirliliği her iki kitapta da işlenmiş.
- Karakterlerin yaşadığı çevrede çöp ve pis koku betimlemesi tekrar edilmiş,
- Kullandıkları kötü alışkanlıklardan “puro” da benzerlik var.
- Her iki romanda da karakterlerden kadınların apartman dışından olmaları ve arkadaşlık yaptıkları erkekler (Sinan ve 7 Numara: Ben) tarafından aşağılayıcı ifadelerle tanıtmış olmaları.
- Gülfiliz kırmızı paltosuyla, mavi metres de mavi iç çamaşırı ile öne çıkarılmıştır. İkisi de gayrı meşru ilişki içinde yaşamlarını sürdürürler.
- Her iki kitapta terör olaylarına yer verildiği görüldüğü gibi her iki eserde de apartman dışı yerlerde cinayet türü ölümler işleniyor.
- Her iki kitaptaki karakterlerin sorunlu ve hâletiruhiyesi bozuk, birbiriyle örtüşüyor.
- Her iki romanın bitişinde bir itiraf var, Davacı romanı kendisinin yazmadığını söylerken, davalı yazar da romanını “7 Numara: Ben”’in uydurduğunu, kendisinin yazmadığını ifade ediyor.
- Her iki kitapta da kayak merkezinde geçen olaydan bahsediliyor.
İntihal böyle mi kanıtlanıyor? Yorumu okuyucuya bırakıyorum.
Sonuç: Nasıl oluyor da açık açık intihal yapan, bunu kabul eden, dahası intihale devam eden bir yazar hoşgörüyle karşılanıyor da, çok absürt bir biçimde suçlanan başka bir yazar anında saldırıya uğruyor? Bu iki üzücü olay bir tür akıl tutulması yaşadığımızı göstermiyor mu?