IONESCO’NUN SİHİRLİ DÜNYASINI KEŞFEDECEK YÖNETMEN ARANIYOR-KÖLN SCHAUSPIELHAUS’DA KRAL ÖLÜYOR
Cam mekândaki palyaço
Büyük cam bir mekân içinde Kral Berenger ve doktoru, muhafızı ve eski karısı 1.Kraliçe ve yeni karısı 2.Kraliçe. Kral Berenger acı gerçekle karşı karşıya, çünkü oyun bittiği anda, yani tam bir buçuk saat sonra ölecek. Uçsuz bucaksız bir imparatorluğu tam dört yüzyıldır yönetmektedir Kral Berenger, ününü duymayan kalmamıştır, o her şeyi bilen, her şeyi anlayan bir efsanedir. Büyük bir düşünür, kâşif, yazar, savaş kahramanı ve dehadır. Eril güç ve iktidarın sürdüğü her yerde Kral Berenger vardır. En büyük Kral Berenger başka kimse yok! Ama şimdi, şu anda cam vitrine kapatılmış kırmızı bir bebek tulumunun içinde komik bir palyoçodan başka hiçbir şey değil, çünkü çok yakınları dışında neredeyse herkes onu terketmiş, impatorluğu da hızlı bir çöküş içinde. Kral Berenger önceleri bir türlü öleceğine inanmak istemez, ülkesini eskiden olduğu gibi yönetmeye çalışır. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildir, her şey hızlı bir değişim, bir çöküş içindedir. Örümcek ağları dört bir yanı sarar duvarlar çatlar, Kral Berenger’in buyrukları dinlenmez olur.
Direnme
Sahnede sürekli bir hareket: Askeri kıyafetler içindeki 1.Kraliçe Kral’a buz gibi bir sesle bir buçuk saat sonra öleceğini, hiçbir kurtuluşu olmadığını söyler, üstünde oturduğu tahtı altından çekmeye çalışır, kafasından tacını çeker alır; sırık gibi koca gövdesi ve kaba ve hoyrat tavırları ile korku vericidir. Pembe çiçekli kıyafetler içindeki kırıta kırıta dolaşan minicik yeni karısı ise Kral’ı öpücüklere boğarak teselli etmeye çalışır. Kral ise bağırarak, haykırarak, kendini yerden yere atarak sevgiye, hoyratlığa, her şeye karşı koyar. Kulakları tırmalayan korkunç bir müzik onu sarmalarken çevresindeki herkesin kraliçelerin, doktorun, hizmetkârının canına okur. Sonra cam mekânda böğürerek dört döndüğü bir anda dengesini yitirip yere düşer kalır, herkes onu öldü sanır. Ama Kral ölmemiştir, yine ayaklanır “Kral yaşıyor, Kral yaşıyor, yaşasın Kral!”. Kral yine yere yuvarlanır. ”Kral ölüyor, Kral ölüyor, Kral öldü!.” Ama Kral ölmemiştir. Onlarca kez tekrarlar bu sahne. Kralın ölmeye hiç niyeti yoktur. Ama kaçışı da yoktur.
Kaçınılmaz son
Türlü savaşımlar, korkular ve bocalamalardan sonra yavaş yavaş yaşamdan koparak acı gerçeğe boyun eğer Kral. Artık herkes ondan uzaklaşmıştır, artık tek başınadır. Cam duvardaki aralıktan meraklı gözler onu süzer. Kral son gücüyle parçalanmış kırmızı perdeyi çekmeye çalışır. Ama meraklı gözlerden kurtuluş yoktur. Sonunda yanında tek kalan onu ipnotize edici sözlerle yavaş yavaş uyutan dev karısıdır. Kral soyunarak üstündekileri fırlatıp atar, bir köşede kıskıvrak yatarken oyun sona erer.

Fotoğraf: Markus J. Bachmann
Güç ve iktidar dünyası
Kralın dünyası güç, şiddet ve iktidar dünyasıdır. Onu çevreleyen insanlar da bu dünyanın vazgeçilmez parçalarıdır. Sahnelemede kadın rollerinin de erkekler tarafından oynanması ile acaba herkesin bu eril dünyaya ait olduğuna gönderme mi yapılıyor yoksa sadece grotesk bir efekt mi yaratılmak isteniyor? Öte yandan Ionesco altmışlı yıllarda yazdığı bu oyunda ölümünü mü anlatıyor, yoksa eril dünyanın çöküşünü mü, yoksa her ikisini de mi?
Trajik bir kukla oyunu
Sahne örümcek ağları ve çatlayan duvarlarıyla ölüm olgusunun somutlaştığı yer, yani Berenger’in beyni, bedeni, kısaca onun benliğidir. Çevresindekilerse onun iç dünyasının yansımalarıdır. Eski eşi yaşlı Kraliçe bilinci, yeni eşi genç Kraliçe duyguları ve sevgiyi, Doktor akıl ve sağduyuyu, Hizmetçi ise yaşama içgüdüsünü simgeler. Kral ölürken onlar da gerçekliklerini yitirip yok olurlar. En son yaşlı Kraliçe kalır, o da Kral’dan uzaklaştığı anda yaşamı son bulur.
Ionesco notlarında bu oyunun trajik bir kukla oyunu olarak sahnelenmesi gerektiğini söylüyor. Çünkü onun diğer oyunlarında olduğu gibi burada da etli canlı gerçek insanlarla değil yazarın yarattığı düşünce ürünleriyle karşılaşırız. Ionesco’nun kişileri belli karakterlerin taşıyıcıları değil bir düşüncenin, bir yaşantının ürünleridir.
Sahne yorumu
Köln Schauspielhaus’da izlediğim sahne yorumunda da (yönetmen: Paula Pohlus) gerçi oyun bir kukla oyunu gibi sahnelenmiş ancak oyunun giderek bir çöküşü gösteren dramaturjik kurgusu çıkarılmamış (dramaturji: Jan Stefan Schmieding). Oyun kişilerinin hep aynı tekdüzelik içinde aynı hareketleri tekrarladıklarını görüyoruz. Bu da oyuna bir tekdüzelik getirdiği gibi çöküş olgusunu da görselleştiremiyor. Öte yandan sahne tasarımı da (Aline Larroque) Ionesco’nun metniyle ilgisi olmayan steril bir dünyayı yansıtıyor.
Ionesco reji ile ilgili notlarında sahnedeki duvarların delinerek, çatlayıp yıkılarak gittikçe yoğunlaşan bir çöküntüyü somutlaştırdığını belirtiyor. Bu açıdan yaratıcı bir sahne tasarımcısı çöküşü simgeleyen efektlerle oyuna yepyeni bir boyut getirebilirdi. Kısaca bu sahne yorumunda Ionesco’nun metninin görselleştirilememesinin çok büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Böylece oyunun teatral gizilgücü hiç çıkmıyor. Öte yandan maskemsi yüzleri ve tuhaf giysileriyle kuklamsı özellikler taşıyan kişiler de birbirleriyle tam uyuşmuyorlar, çünkü doktor rolündeki oyuncu da gerçekçi oyunculuğuyla ayrıksı kalıyor.

Fotoğraf: Markus J. Bachmann
Her şey mümkündür Ionesco’nun renkli dünyasında, ya sahnede?
Sahnede oyuncuların beden dillerini iyi kullanmalarının dışında bir şey göze çarpmıyor. Oyunun mesajı bize ölümle dalga geçerek bir tür katarsis yaşatmaksa bu yorumda katarsisin getirdiği rahatlığı hissetmiyoruz, tam tersine Kral’ın bir an önce ölmesini ve oyunun bitmesini istiyoruz. Öte yandan ataerkil iktidarın ve gücün çöküşü de bu yorumda hiç çıkmıyor. Sahnede Kral Berenger’in ikide bir de kendini yerden yere atması ve bağırıp çağırması bir süre sonra sıkmaya başlıyor. Kısaca oyun, ölüm gibi herkesi ilgilendiren varoluşsal bir konuya değinmesine karşın bizlere hiç mi hiç dokunmuyor.
Ionesco hayal gücü çok geniş, çok renkli bir yazardır. Gençliğimde onun oyunlarını okurken onun bir yazardan çok bir sihirbaz olduğunu düşünürdüm. Çünkü insanlar saçma sapan konuşur, ölüler uçup gider, ev, hayali konuklarla dolup taşar, sahne genişler, daralır, tıkanır, mantarlar, yumurtalar, sandalyelerle tıklım tıklım dolup taşar, havalarda uçuşan insanlar, eşya yığınlarının arasında yitip gidenler, insanlıktan çıkıp gergedan olanlar, hiç beklenilmedik bir anda biçim değiştirip tuhaf görüntülere dönüşen tipler, kısaca her şey mümkündür onun hüzünlü olduğu kadar rengârenk dünyasında. Bu da yaratıcı bir yönetmene büyük bir fırsat veriyor. Ne yazık ki yurt içinde ve dışında şimdiye değin izlediğim Ionesco yorumlarının hiç birinde yazarın sahneleme açısından sunduğu sınırsız olanakları kendi yaratıcılığını da kullanarak deneyen ve başaran bir yönetmene pek rastlamadım.
En son Kerem Kurtoğlu’nun Kel Şarkıcı yorumunu izlediğimde yorumdaki düzenden, ritimden, dinamizmden, tek kelimeyle perfeksiyonizmden çok etkilenmiş ancak yorumu yine de aşırı steril bulmuştum. Oyuncular mükemmeldi, konuşmalar, hareketler, kısaca her şey en küçük ayrıntılarına değin hesaplanmıştı. Köln Schauspielhaus’daki yorumun tersine bu yorumda hesabı verilmemiş, gereksiz hiçbir şey yoktu, ama yine de steril olan, yaşamayan bir şeyler vardı. Bu açıdan da bu yorum bana konserve edilmiş leziz bir yiyecek gibi gelmişti.
Ionesco’nun oyunları nasıl sahnelenebilir? Sanırım bu konuya ve oyuna bağlı. Kral Ölüyor gibi bir oyunun kukla oyunu gibi sahnelenmesi çok anlamlı olabilir. Nitekim Ionesco bir yazısında kendi oyunları ile kukla oyunları arasındaki benzerliğe dikkati çekerek kuklaların ayna gibi dünyayı yansıttığını söyler ki kendisinin de yapmak istediği budur. Öte yandan Kel Şarkıcı gibi küçük burjuva kesimdeki konuşma ve davranış biçimleriyle dalga geçen bir oyun çok gerçekçi bir yorumla sahnelebilir. Çünkü gerçekçilik absürt olanın daha da vurgulanmasını sağlayacaktır. Sonuçta Ionesco’nun oyunları birbirinden çok farklı yorumlara yol açabilir. Sanırım önemli olan yazarın metnini ciddiye almak ki bunun eksikliğini Köln Schauspielhaus’daki Kral Ölüyor sahnelemesinde çok yoğun hissettim. Ama şunun da bilincindeyim ki tiyatroyu sadece hoş ve boş zaman geçirmek olarak görme de bugüne özgü bir yaklaşım, hele söz konusu uyumsuz tiyatroysa.