Tiyatroda her şey mümkün

Günümüzde görselliğin ağırlık kazandığı performans türü bir tiyatro anlayışı geçerli. Buna karşılık metne dayalı tiyatro ikinci plana itiliyor. Birçok tiyatro ekibi kendi metnini doğaçlamaya dayanan provalar sırasında kendi oluşturuyor. Kuşkusuz bunun heyecan verici bir yanı var, çünkü oyuncunun yaratıcılığına ve becerisine büyük bir değer veriyor. Böylece yazarın ya da yönetmenin tiyatrosu yerini oyuncunun tiyatrosuna bırakıyor. Bu tür bir tiyatro anlayışının yurt içinde ve dışında çok güzel örneklerini izlemekle birlikte tek yönlü olduğunu düşünüyorum. Tek yönlülük eğilimi kuşkusuz yazarın tiyatrosu ya da yönetmenin tiyatrosu için de geçerli. Bunu aşmanın tek yolu kurgu ve sahnelemenin moda eğilimlere göre değil de işlenen konuya belki de verilmek istenen mesaja göre belirlenmesi. Söz gelimi klasik bir oyun bugüne kazandırılacaksa yönetmenin tiyatrosu önem kazanıyor, söz konusu oyuncunun becerisini göstermekse performans türü ilginç olabiliyor. Düşünme ağırlıklı bir tiyatro söz konusuysa sadece sahneleme değil, okumaya da fırsat veren çok sağlam bir metin çok önemli. Bir sorunu ortaya çıkarmayı hedefleyen araştırma ağırlıklı bir tiyatro oyunu ele alınıyorsa belgeler önem kazanıyor. Kısaca tek bir tiyatro anlayışı yok, bu açıdan farklı tiyatro anlayışlarının birbirleriyle rekabet içinde olmaları gerekmiyor; tiyatroda  her şey mümkün, her şey yapılabilir, önemli olan tek şey yaratıcılığın yeşerebileceği verimli bir ortamın olabilmesi.

Sivas’93

Son yıllarda araştırma ağırlıklı belgesel tiyatro yeniden canlanıyor. Bizde belgesel tiyatronun en çarpıcı örneğini Genco Erkal’ın yıllarca önce hazırladığı Sivas’ 93 oyunu veriyor. 1993 yılında Alevilere ve Aziz Nesin gibi ünlü yazarlara yapılan saldırı, Sivas’taki Madımak Oteli’nin ateşe verilmesi ve içindeki 37 kişinin yanarak ölmesi o dönemi yaşayanların belleğine karanlık bir sayfa olarak yerleşti. Dostlar Tiyatrosu’nda izlediğimiz Sivas’ 93 belgeselinde olayların akışı, yobaz bir kitlenin sloganlarla otele doğru yürümesi ve oteli  ateşe vermesi adım adım gösteriliyor. Gözü dönmüş bir kalabalığın gösterildiği belgesel film ve olayları en küçük ayrıntılarına değin anlatan oyuncular polisin ve daha sonra askerlerin kıllarını bile kıpırdatmadan izleyici kaldığı, politikacıların ise hiçbir şey yapmadığı önceden tasarlanmış ve planlanmış bu korkunç olayı canlandırıyorlar.

And Now Hanau

Bu tür bir tiyatro anlayışının en son örneğini  Almanya’da yaşayan, bizde de tanınan  tiyatrocu, yazar  ve doktor Tuğsal Moğul’un oyunları veriyor. Son oyunu And Now Hanau’ yu henüz görememiş olsam da okudum. Ve Almanya’daki ırkçılığı mercek altına alan bu tiyatro metninden açıkça çok etkilendim.

Hessen eyaletinin Hanau kentinde 2020  yılında bir gece, iki büfeyi hedef alan iki silahlı saldırı sonucu dördü Türk olmak üzere on bir kişi ölüyor, beş kişi de yaralanıyor. Katil, saldırıdan sonra evinde annesini ve kendisini de öldürüyor. Metinde öldürülenlerin yakınlarının ağzından olay gecesinde olanlara dakika dakika tanık oluyoruz. Olayları anlatan kişiler, olup biteni  nesnel olarak aktarmaya çalışsalar da yaşadıkları ağır travmanın etkisi altındalar. Böylece nesnel anlatım ve duygular iç içe giriyor. Devlet dairelerinde, belediye binalarında, parlamentoda ve kamuya açık kurumlarda, yargı, yasama ve yürütme kararlarının alındığı mekânlarda sahnelenen bu oyun Almanya’daki ırkçılığı farklı renkleri ve boyutlarıyla ortaya çıkarıyor. Irkçı bir aileden gelen, babası da faşist olan katilin peşine düşen roman kökenli Will’in, polisi defalarca aramasına rağmen yanıt alamaması, böylece  polisin kayıtsızlığı sonucu öldürülmesi, sonradan da medeni cesaretli çingene diye polis tarafından alaya alınması, vurulan yakınlarından haber almak üzere bekleyen yine roman kökenli bir aileye polisin neredeyse şiddet uygulayarak fail muamelesi yapması, politikacıların inanılmaz duyarsızlığı, büfedeki katliamı belki de önleyebilecek olan acil çıkış kapısının kilitli olması vb. Gerçekler sadece güvenlik güçlerinin ve politikacıların acizliğini değil aynı zamanda yabancıları ötekileştiren ırkçı zihniyeti de gösteriyor. Bütün bunların içinde belki de en çarpıcısını güvenlik güçlerinden bir kesimin dijital  platformda saldırganlık ve şiddet dolu ırkçı konuşmaları ve esprileri veriyor. Kurban yakınları bu konuşmalar ortaya çıktığında fail polisler hakkında bir soruşturma yapılmasını talep ediyorlar ama talepleri polislerin aralarında sadece şakalaştıkları, bunun bir taşlamadan başka bir şey olmadığı öne sürülerek geri çevriliyor.

And Now Hanau
Almanya’da Yükselen Irkçılık: And Now Hanau/ Zehra İpşiroğlu-TEB Oyun Dergisi

Sahnede altı oyuncu tarafından sürekli rol değişimiyle tek tek kişilerin son anlarına kadar  yaşadıkları, sonrasında da yakınlarının çaresizliği anlatılıyor. Sivas’93’le bu oyun arasındaki tek fark, bu oyunda öldürülen tek tek kişilerin ve yakınlarının yaşadıklarının da devreye girmesi, böylece sistemde işlemeyen mekanizmaların ve engellerin bireysel öyküler aracılığıyla çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkması. Sonunda oyun alımlayanı bir sürü soruyla baş başa bırakıyor. Politikacıların acizliklerinin nedenleri nedir? Güvenlik güçlerinin duruşları nasıl açıklanabilir? Hanau olayları sonrasında yapılan araştırmalarda dijital platformda  açıkça ortaya çıkan polisin faşizan zihniyeti neden örtbas ediliyor? Neden hiç kimse mağdur yakınlarından özür bile dilemiyor? En önemlisi de önceki yıllarda da benzer biçimlerde yaşanan bu tür olayların engellenmesi için ne yapılabilir?

Tuğsal Moğul bu oyunu çok uzun bir inceleme ve araştırma sonucu kurbanların yakınlarıyla birebir konuşarak kaleme almış. Başlangıçta tiyatro projesine mesafe ve kuşkuyla bakan mağdur yakınlarının zamanla güvenini kazanmış. Böylelikle oyunun tasarımı kendiliğinden ortaya çıkmış. Irkçılık sadece Almanya’ya özgü olmadığı için bu oyunun evrensel bir yanı var, tıpkı Sivas’93 ‘ün kökten dincilik konusunda evrensel bir yanı olduğu gibi. Bu açıdan oyunun Türkçe olarak yayınlanmasının da ilginç olabileceğini düşünüyorum.

And Now Hanau’yu yazarından dinlemek  

Köln’deki evimizde yaklaşık yirmi yıldır yılda iki üç kez düzenlediğimiz okuma gecelerinde  içimizden biri yazdığı bir tiyatro ya da radyo oyununu, öyküyü, denemeyi, incelemeyi, otobiyografik metni ve romanı tanıtıyor, sonra da üzerinde konuşuyor ve tartışıyoruz. Kimi kez belgesel film gibi edebiyat dışı yapıtlar da gündeme geliyor. Ya da sevdiğimiz bir yazar üzerinde konuşuyoruz. Söz gelimi Yaşar Kemal, Aziz Nesin ya da Ahmet Ümit de konuğumuz oldu. Bu ay konuğumuz And Now Hanau oyunuyla Tuğsal Moğul’du, kendisi de tiyatro oyuncusu olduğu için oyununu okuyarak çok güzel canlandırdı. Böylece unutulmaz bir okuma tiyatrosu yaşadık. Okuma sonrasında soru cevap ve tartışmalarla süren çok canlı ve hareketli bir akşam oldu.

Belgelerle yaşadığı döneme tanıklık yapan araştırmacı tiyatro anlayışında yazarın görevi belgeleri çok titiz bir dramaturgi çalışmasıyla öyle bir biçimde kurgulamak ki sorunlar net bir biçimde ortaya çıksın. Bu oyunda bunun en güzel biçimde başarılması, yaratıcı bir yönetmene de büyük bir fırsat tanıyor. Umarım And Now Hanau Almanya’da uzun yıllar yaşamını sürdürür, böylece bu alanda bir farkındalık ve duyarlılık yaratabilir ve kim bilir belki de bir gün bu oyunu sadece geçmişin karanlık bir sayfası olarak alımlayabiliriz.

Irkcılığın ne korkunç kıyımlara yol açabileceğinin gösterilmesi çok önemli,  Sivas’da 1993 yılında nasıl bir kıyım yaşandığını, insanların planlı bir biçimde nasıl öldürüldüğünü çoğu kimse, özellikle de gençler bilmedikleri gibi Hanau’daki kıyımı da pek çok kimse bilmiyor.