Bu yazı Zehra İpşiroğlu tarafından yazılmış ve 28 Kasım 2025 tarihinde femtrak‘da yayımlanmıştır. Bu yazıyı kaynağında okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
- Gülmenin çeşitli boyutları ve renkleri üzerine

İnsan gençken hiç yoktan her şeye gülebiliyor. Sözgelimi bir kaç arkadaş bir araya geliyoruz, birbirimizle laflamaya başlıyoruz, bir süre sonra inanılmaz neşeli bir hava oluşuyor. Birbirimizle şakalaşıyoruz, eğleniyoruz, espriler baş döndürücü bir hızla birbirini kovalıyor, sonunda öyle bir an geliyor ki her şeye gülebiliyoruz. Ne hoş bir duygu değil mi? Öylesine rahatlatıcı ve keyif verici ki…
Gülmenin rahatlatıcı yanı
Gülerken insan bütün gerilimini, korkularını, kaygılarını atıyor, sadece o anda, yani gülme anında odaklaşıyor. Ben de belli bir saygı sınırı aşılmadığı sürece arkadaşlarımla buluşup bol bol gülerek hoş zaman geçirmeyi gençliğimden beri çok severdim, hala da çok sevdiğim için bu tür fırsatları hiç kaçırmamaya çalışırım. Saygı diyorum, çünkü aşırı sululuktan ya da en beteri eşek şakalarından hiç hoşlanmam, bunları gülmenin ya da güldürmenin yozlaşmış biçimleri olarak görüyorum. Yaşamda her şey dengeye bağlı, gülme de. Bu denge korunduğu sürece de gülme yaşam sevincinin bir ifadesi…
Gülme duygusunun nasıl oluşuyor? İnsan kendini çok rahat duyduğunda, keyiflendiğinde, arkadaşlarla birlikte olmanın doyasıya tadını çıkartabildiğinde, gülmeye çok yatkın oluyor. Gerçekten de arkadaşlıkları, dostlukları pekiştirici belki de en önemli olgu birlikte gülebilme yetisi… En azından ben bunu böyle hissediyorum, çünkü birlikte doyasıya gülemediğim biriyle ilişkimde onu sevsem ve saysam bile mutlaka eksik kalmış, yaşanılmamış bir şeyler vardır, paylaşamadığım bir şeyler…
Baskılı ortamlarda gülmenin işlevi
Öte yandan kendimizi gerilimde ya da baskı altında duyduğumuz anlarda da gülme duygusuna kapıldığımız oluyor. Bu da sanırım kendi iç dengemizi bulmamız açısından önemli. Sözgelimi okula gittiğim yıllarda öğretmen ders anlatırken sıra arkadaşımla fısıldaşıp kıkırdamaya bayılırdım. Öğretmen bize dik dik baktığı ya da bizi uyardığı anda da güldüğümü belli etmemek için neredeyse sıranın altına girerdim. Ders sırasında gene arkadaşımla göz göze geldiğimde gülmekten patlamamak için kendimizi güç tutardık. Ders aralarında da öğretmenlerin taklidini yapar, gülmekten yerlere yatardık. Kimi kez bir öğretmenden çok korktuğumda, onu olmayacak bir kılıkta sözgelimi don gömlekle ya da üstünde otlayan kuzular ya da zıplayan tavşanlar olan olan alacalı bulacalı bir pijamayla ya da ayak parmakları delinmiş eski püskü çoraplarla gözümün önüne getirdiğimde gülmekten neredeyse mideme kramplar girerdi, bu arada da korkum da anında dağılıverirdi.
Çok sevdiğimiz bir oyun da ‘Kim kimi güldürecek?’ oyunuydu. Bu oyunda büyüklerle ilgili olmayacak öyküler uydurur, bunları gerçekmiş gibi büyük bir ciddiyetle oynayarak anlatırdık birbirimize. Anlatılanlar ne kadar komik olursa olsun, oyunun kuralı kesinlikle gülmemekti. Kim gülmeye başlarsa oyunu yitirmiş olurdu.
Sanırım okul sistemi ne kadar baskıcıysa karşı koyan bir güldürü anlayışı da doğal bir tepki olarak o kadar kolay oluşabiliyor. Çocukların ya da gençlerin öğretmenlerle takma adlar takmalarının, onlarla kimi kez acımasızca dalga geçmelerinin ya da onları işletmelerinin temel nedeni de bu olmalı. Gülmece ustamız Rıfat Ilgaz ‘Hababam Sınıfı’nı bozuk bir eğitim sistemi içinde ezilen gençlerin sesini ne güzel dile getirir. Çığırından çıkmış bir okul anlatılır ‘Hababam Sınıfı’nda. Astığı astık kestiği kestik bir emekli polis olan müdür, öğrencilerin dünyasından fersah fersah uzak öğretmenler, türlü muziplik ve şaklabanlıklarla okuldaki tutsak yaşamı yaşanılır hale getirmeye çalışan öğrenciler… Hababam Sınıfı toplumuzun neredeyse küçük bir modeli gibi. Üçkâğıtçılık, sahtekarlık, ispiyonculuk, ezbercilik, baskı her şey vardır bu okulda. Rıfat Ilgaz’ın mizahı eğlendirici olduğu kadar düşündürücü de. Gerek kendi çocukluğunda gittiği yatılı okulda yaşadıklarıyla, gerek öğretmenlik yıllarındaki deneyimiyle kaleme aldığı okul yaşantıları otoriter eğitim sisteminin çarpıklığını tüm vuruculuğuyla gündeme getirdiği gibi bu sistemi var eden toplumsal koşulları da sorguluyor.
Gülmenin çirkin yüzü
Öte yandan gülmenin bir de çirkin yüzü olduğunu gözardı etmememiz gerekiyor. Başkalarını küçük görmek ya da aşağılamak amacıyla gülmeden sözediyorum. Gülme de eğer hiç bir eleştirel ya da sorgulayıcı boyutu olmadan sadece başkalarıyla alay etme anlamına geliyorsa, kolaylıkla ötekileştirmeye dönüşebiliyor. Bu tür bir gülmenin çok sorunlu olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki bir kaç kişi bir araya geldi mi hemen herhangi bir nedenden dolayı dışladıkları kişiyi alaya alıverirler.
Ben çocukken üç çocuklu Amerikalı bir aile bitişikteki eve taşınmıştı. Shirley benim yaşımda küçük bir kız, Hugh ağabeyi, Jonnie ise küçük kardeşleriydi. Yeni arkadaşlar bulmanın sevinciyle onlarla oynamak için sevinç içinde dışarıya fırladığımda, Hugh bir kovboy gibi lasoyu atıp beni kıskıvrak yakalayıp yere yuvarladı. Ben iplerden kurtulmak isterken büsbütün dolanıverdim. Aptallar gibi yerlerde sürünürken üç kardeş ise anlamadığım bir dilden bir şeyler söyleyip gülmekten yerlere yatarlardı. Kendimi binbir güçlükle kurtarıp da eve döndüğümde hayal kırıklığım gerçekten çok büyüktü. Ama kin tutmadığım ve arkadaş canlısı bir çocuk olduğum için sonraki günlerde de onlarla oynamaya çalışırdım. Yine de bu çocuklarda beni çok tedirgin eden bir şey vardı. Ne oynarsak oynayalım, oyunun en heyecanlı anında, genellikle de ben kazanmak üzereyken, aralarında İngilizce bir şeyler konuşup beni dışlayıverdikleri gibi, ne konuştuklarını anlamadığım için de alaya alırlardı. Böylece oynadığımız oyunların sonunda ne olursa oluyor, ben hep kurban rolüne itiliyordum. Bu nedenle de onlardan uzak durmayı yeğ tutuyordum, ama Shirley onlarla oynamam için yalvarıp yakarıyor, dahası şeker, çikolata gibi armağanlarla beni kazanmaya çalışıyordu. Ama yumuşayıp da onlarla oynamaya başladığım anda da ağzımın payını fazlasıyla alıveriyordum. Shirley’in yalnız olduğu bir gün, ben de onu bir arkadaşımla yakalayıp taklidini yapıp alay ettiğimi, sonunda Shirley’in ağlaya ağlaya evine gittiğini anımsıyorum. Bu çocukluk anısı, çocukların da ellerine fırsat geçtiği anda birbirlerini nasıl kolaylıkla ötekileştirebildiklerini gösteriyor. Gülmek bu bağlamda acımasız bir ezinç aracına dönüşüyor. Ne yazık ki insanların birbirleriyle ilişkilerindeki bu acımasız davranış yalnızca çocuklara özgü bir şey değil.
Eğlence kültürü
Bir başka önemli nokta da günümüz eğlence endüstrisinde gülmeye verilen önemli yer. Basit gülmece showları, diziler, reklamlar, stand up komediler, boyalı basın çoğu kez sadece bir gıdıklama işlevi görerek en alt düzeyde bir gülmece anlayışına hizmet ediyorlar. Neil Postman‚ ‘Ölesiye Eğleniyoruz’ adlı yapıtında medya kültürüyle yoğurulan çağımız insanının nasıl her şeyi ucuz bir eğlenceye dönüştürerek düşünme ve duyumsama yetilerini giderek yitirdiğini dile getirir. Günümüzdeki eğlenme endüstrisinin belki de en temel ilkesi‚ ‘düşünmeyi bırak, eğlenmeye bak.’ Nitekim ‘Hababam Sınıfı’ gibi bir mizah romanının bile film uyarlamalarının da sulu bir güldürüye dönüştürülerek yergisel özelliklerini yitirdiğini görüyoruz.

Karşı koyan bir gülmece anlayışı
Oysa karşı koyan bir mizah anlayışı çok farkı bir şey. Bunu en usta biçimde gerçekleştirenler de Rıfat Ilgaz ya da Aziz Nesin gibi gülmece ustaları, gülmece yazarları, ünlü komediyeler ya da karikatüristler.
Aziz Nesin’in en sevdiğim kitaplarının başında da yetişkinlerle çocuklar arasındaki sorunları irdelediği mektup romanı ‘Şimdiki Çocuklar Harika’ geliyor. Çocukken, gençken, ileri yaşlarda kaç kere bu kitabı kimi kez kahkahalarla gülerek, kimi kez buruk bir gülme duygusuyla içim burkularak okumuşumdur. Kuşkusuz yetişkinlerin gülmesi çocuklarınkinden azıcık farklı. Çocukken bu kitapta kendi yaşamımdan çok şey bulduğum gibi gülme aracılığıyla iyice rahatlayabiliyordum. Şöyle camı açıp da temiz havayı soluma gibi harika bir duyguydu bu. Yetişkin okuyucu olarak aynı kitabı çocuklarla ilişkilerimizdeki bozuklukları ya da eksikleri irdeleyen bir taşlama olarak okudum.
Gerçekten de Aziz Nesin ezberci okul sisteminden kız erkek ayırımcılığına, çocukları yarış atına çeviren anne ve babalardan vatan millet sakarya edebiyatına değin çok çeşitli sorunlara değinerek yetişkinlerin çocuklarla ilişkilerindeki iki yüzlülükleriyle öyle güzel alay eder ki bu kitapta, ben de kaç kez okuduğum bu kitabın yıllar sonra dayanamayıp devamını bir e-posta roman (elektronik mektuplaşma romanı) olarak yazmaya karar verdim. Böylece günümüz çocuklarıyla yetişkinlerin ilişkilerinin gündeme getirildiği ‘Şimdiki Çocuklar Hala Harika’yı yazdım. Tipik bir mizah kitabı olmayan, ancak yaşama sorgulayarak ve gülerek bakan bu kitap çok sevildi ama gene de bu kitaptan da, çocuklar ve yetişkinler için yazdığım diğer kitaplarımdan da tedirgin olanlar oldu. ‘Düzenin koruyucuları’ gülmece, taşlama türü bir bakıştan özellikle rahatsız olurlar. Bu yaşadığımız düzenin kurallarını ne derecede içselleştirmiş olduğumuza bağlı olan bir şey.
Dikkat: Düzenin koruyucuları
Düzenin koruyucuları kimler mi? Aslında herkes. Çünkü en başta yöneticiler, politikacılar ve eğitimciler olmak üzere büyük küçük, yaşlı genç herkes böyle bir görevi kolaylıkla üstlenebilir. Bu yaşama nasıl baktığımıza bağlı olan bir şey.
Düzenin koruyucuları doğrudan gençlere seslenmesine ve onların gerçeklerini gündeme getirmesine karşın, Aziz Nesin’in‚ Şimdiki Çocuklar Harikasının da Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı’nın da okullara girmesini engellediler.Nitekim Bakanlığın çıkardığı 100 temel eser listesine baktığımızda, gençlerin dünyasıyla uzak yakın ilgisi olmayan binbir çeşit kitap gündeme gelirken, doğrudan onların gerçeğini dile getiren taşlama türü kitapların bilinçle dışlandığı görüyoruz. Gülmece alanında da Nasrettin Hoca öykülerinin dışında bir şey göze çarpmıyor bu listede.
Gülmecenin taşlama ve yergiye dönüştüğü anda sistemi sorgulayan tehlikeli bir silaha çevrildiği bilinen bir gerçek. Bu nedenle de en büyük yergi ustalarının, yazarların, karikatürcülerin baskılı toplumlardan çıkmasının rastlantı olmadığını görüyoruz. Baskının olduğu yerde taşlama önemli bir savunma aracı olarak yeşeriyor. Bizim toplumuzda da bu nedenle gülmece anlayışı çok gelişmiş. Yapıtları nice dillere çevrilen mizah yazarlarımız ve uluslararası düzeyde karikatüristlerimiz olduğu gibi gündelik yaşamımızda da gülme ve gülmece önemli bir yer tutuyor.



