Kadınlar özgür olsun diye…

Bu yazı Öznür Oğraş Çolak tarafından yazılmış ve 16 Nisan 2015 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi‘nde yayımlanmıştır. Bu yazıyı kaynağında okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Kadına şiddetin arttığı, kadının yok sayıldığı bir toplumda yaşadığımız bir gerçek. Kadının toplumdaki rolüne, göç ve kimlik eksenininde sorunlarına değinen “Lena, Leyla ve Ötekiler” Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahneleniyor. Sorun sadece göçün getirdiği sorunlarla boğuşmak değil aslında, ataerkil bir toplumda kadına dayatılan rolü de kabul etmek. Yani oyundaki ve gerçek hayattaki karakterin Lena’yı unutup Leyla olması gerekiyor.

Ama insanın geçmişinden, köklerinden bütünüyle kopması mümkün mü? Oyunu seyrederken ve oyun bittikten sonra bu soru hiç akıldan çıkmıyor. Bir insan geçmişini unutabilir mi? Aslında cevap çok açık: ‘Hayır’… Zehra İpşiroğlu’nun kaleme aldığı oyunu Ayla Algan yönetiyor. Gerçek bir yaşamöyküsüne dayanan oyun, Lena’nın ya da Leyla’nın hikâyesi… Sovyetler Birliği döneminde çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını yaşamış bir kadının, aşkın peşinden Türkiye’ye gelişi ve kendini kültürel uyumlanma çabasıyla burada var etmeye çalışması dünya tarihinin yakın dönemine de ayna tutuyor. Çernobil Nükleer Santrali’nin patlaması sonucu yaşanan büyük kayıplar, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile dünyanın geçirdiği dönüşüm ve küresel bir şehir olarak büyüyen İstanbul, kentte merkez dışında oluşan yoksul kenar mahalleler, o bölgelerde yükselen muhafazakârlık gibi tarihsel süreçler, bir kadının göç ve kimlik arayışının paralelinde ilerliyor. Uzun zamandır toplumsal cinsiyet üzerine araştırmalar yapan İpşiroğlu, “İ. Ü. Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü’nde yaptığımız bir araştırma çerçevesinde toplumun farklı katmanlarından kadınlarla söyleşiler yapıldı. Amacımız özgürlüğü kısıtlanan ve şiddeti farklı biçimlerde yaşayan kadınların yaşam öykülerini toplamaktı.

Benzer bir çalışmayı Almanya’daki Duisburg-Essen Üniversitesi’nde de sürdürüyordum. İki yıl süren bir araştırma sonunda birbirinden ilginç öyküler toplandı. Bu oyunun malzemesi de bu açıdan somut belgelere dayanıyor” diyor. Lena’yı bir öğrencisi sayesinde tanımış İpşiroğlu, “Lena’yla ilk röportajı öğrencim Emine Kınacı yapmıştı. Onun öyküsünden ben de etkilendim. Düşünün ki Ukrayna’da iyi koşullarda yetişmiş, üniversiteyi bitirmiş bir kadın bir adama âşık olup türlü hayallerle Türkiye’ye geldiğinde birden kendini bir varoşta buluyor. O zamana değin öğrendiği, bildiği her şeyi ama her şeyi unutmak zorunda” diyor. Bu oyundaki iç çatışmayı Leyla’nın Leyla olarak yaşamasına izin vermeyen Lena (yani geçmişi) değil, hem Leyla’nın hem de Lena’nın içselleştirmiş oldukları erkek egemen sistem oluşturuyor. Bu açıdan da bu oyun sadece Ukraynalı bir kadının göç öyküsü değil özgürlüğü kısıtlanan bütün kadınların öyküsünü anlatıyor. Başörtüsü de öncelikle eril zihniyetin bir göstergesi. Oyunun bir kadın oyunu olduğunu söyleyen Algan, “Oyundaki karakter; dışardan gelen tepkilerle kültürel, dinsel ve sosyal kimliğinin yok edilmeye çalışıldığı bir ortamda , bir de üstüne Çernobil nükleer felaketi yaşanınca kendini hastanede bulur. Bu doğuştan bir hastalık değil, toplumun dayatması ve dünyadaki büyük felaketlerin arkasından yaşanan dramlar karşısında anne olan bir kadının çaresizliği ve ne yapacağını bilmemesi” diyor. Oyunda Lena’yı Cihan Bıkmaz Eresen canlandırıyor. Tam bir oyunculuk oyunu olan “Lena, Leyla ve Ötekiler”de Eresen bize Lena’yı sahneye getiriyor. Oyuncunun duygu geçişleri seyirciyi hikâyenin içine dahil etmesi, tam bir ustalık göstergesi… (Oyun BBT Yunus Emre Kültür Merkezi Turhan Tuzcu Sahnesi’nde 23 Nisan’da saat 20.30’da izlenebilir.)

İlgili yazılar
Yorum yapın

Your email address will not be published.Required fields are marked *